Öcalan'dan gelen "barış"


Barış şöyle olur, Öcalan'ın süreçte bu kadar etkin olması tehlikeli, bu adamın eline bu kadar güç vermemek gerekir diye söyledik ama nafile. Öcalan'ın bugün açıkladığı barış planını ilk duyduğumda itiraf edeyim şaşırdım. Ama sonra aklıma geldi AKP'ye yakın olan medyada son zamanlarda Öcalan'ın Ulus devlet içinde çözümü doğru bulduğu gibi söylemler yayınlanıyordu. Özellikle Cemaat medyasında uzun süre çalışmış Radikal Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can'ın, Öcalan'ın Birand ile yaptığı röportajda bile bölünmenin aksine birlikte yaşamı savunduğunu söylüyordu. Hani o röportajın ham kasetini izlemiş biri olarak orada ne dediğini iyi bilirim Öcalan'ın ama önce Kürtlerin bu konuda nasıl arada kaldıklarına değinelim.

Öcalan'ın mektubu incelendiğinde, tıpkı PKK'nın ilk yıllarında olduğu gibi Kürt devleti kurma amacı yerine demokratik bir ortak yaşam inşasını temel aldığını görüyoruz. Bu aslında Öcalan'a değil, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi 68 kuşağının önemli genç fikir liderlerinin savunduğu bir süreçti. Bu süreci Gezmiş ve arkadaşları en asgari şekilde çatışmayla, halkı arkasına alarak çözmeye gayret ederken Çayan ve arkadaşları dağa çıkmayı, çatışmayı ve zamanı gelince halkın bu hareketi anlamasını beklemeyi tercih ediyordu. Öcalan'ı daha önce incelemiş olan herkes, 1979 yılında Apocular adıyla kurulan PKK'nın kendini Çayan'ın THKP/C örgütünün devamı olarak adlettiğini bilir. Kısaca Öcalan bir anlamda dağa çıkış ve dağdan iniş gibi senaryoları  uzun süre önce hatta işin ilk başında planlamıştı bile. Bir anlamda PKK ve Öcalan yıllardır siyasi konjonktürün bir şekilde dağdan inmeye müsait hale gelmesini bekliyordu. 

Peki ama son 5 yıldır, BDP ve öncesi partiler bu ülkede artan bir vurguyla özerklik ve hatta bağımsızlık vurgusu yapmadı mı? Madem Öcalan'ın amacı "Misak-i Milli" sınırları içinde, Ortadoğu'da güçlü ve demokratik bir Türkiye yaratmaktı neden şimdiye kadar Kürt siyaseti Kürdistan hayalleriyle halkını kandırdı. Kürt siyasetçilerine şimdi sorsan biz öyle bir vurgu yapmadık, biz Öcalan'ın istediklerini istedik diye bağırırlar gerçi. Ama benim çevremde bu konuda en ılımlı olan Kürtler bile özellikle son zamanlarda Kürt devletini kurmaktan başka çare kalmadığı görüşünü benimsemişti. Şimdi onlara sorsam bana biz Öcalan gibi beraber kardeşçe yaşayacağımız özgür bir Cumhuriyet istiyoruz derler. İşte bu çelişkiyi anlamak kolay değil. Öcalan'ın "tarihi" olarak addedilen mesajlarının çok daha kapsamlıları bu ülkede yıllardır söyleniyor. Ben bile şu sayfalarda kendimce her milletin kendi Ulus devletini kurma hayalinin insanlığın sonunu getirecek Kapitalist bir proje olduğunu yazdım. Dünyada bu konuda Marksist Siyasal bilimciler tarafından yazılan binlerce makale ve kitap var. Öcalan'ın bugün tarihi olarak nitelenen mektubunda söylediklerini bir CHP'li söylese, bugün meydanları dolduran milyonlar ciddiye bile almaz. 

Bırakın onu, bugün bir Kürt siyasetçi bile çıksa buna benzer cümleler kursa, o meydandan kolay çıkamaz. Bugün kim ne derse desin o meydandaki insanlar hem barışa hem de savaşa hazırdı. Öcalan o mektupta bugün Kürdistan'ı kuruyoruz deseydi herkes havalara uçardı. Ne diyor Öcalan, Türk ve Kürt kardeştir, bizi bölmeye birbirimize düşürmeye çalışıyorlar. Bunu TV'lerde ezberleyip söyleyen Ulusalcılara düne kadar kan kusanlar aynı kelimeleri Öcalan söyleyince avuçları patlayıncaya kadar alkışlıyor. Peki ama bu verilen mesajlar eninde sonunda barışacağımızı göstermiyor mu?

Bu mesaj şimdiye kadar PKK'nın yaptığı silahlı mücadelenin anlamsız, boş ve mesnetsiz olduğunu kanıtlıyor. Şimdiye kadar siyaseti silahların gölgesine çeken PKK, şimdi kendisi siyasi olarak var olmanın hesabında. PKK'nın sınır dışına çekilmediği bir süreçte barış gelmeyeceğini çok kez söyledik. Ne diyorlardı, operasyonlar durmadan PKK çekilmez. Ne oldu, Öcalan dediği zaman oluyormuş demek ki. Burada şu mesaj veriliyor, Öcalan bize şu tepeden atla dese biz Kürtler gider atlarız. Yani süreçte Öcalan kilit rol oynarsa biz Kürdistan hayalinden vazgeçeriz. Gerçekten çok duygulandım. Şu Ortadoğu'nun kadim milletleri öyle mi? Bugün Ortadoğu'da kan ve gözyaşı durmadan akıyorsa bunun sebebi mertliği namertlikten sayan Ortadoğu zihniyetinden gelir. Bir çobanın peşine takılıp nereye giderse peşinden giden milletlerin ömrü de çoktan son kullanma tarihini geçti. Kendi kültürünü, dilini korumak yerine bunları üstün gören bir milletin geleceği göreceğine inanmıyorum. Umarım Kürtlerde 19'uncu ve 20. yy'da birçok kadim milletin düştüğü o büyük hataya düşmez. 

Kürtler ve Türklerin ortak yaşam algısını elinden alan güçler vardı ama buna boyun eğen Türkler değil Kürtler oldu. Askeri operasyonlarda yapılan kıyımları sanki bu ülke halkı yapmış gibi göstermek ve Anadolu'da yaşayan Türkleri kendine düşman edinmek ne zamandan beri barışa ve demokrasiye hizmet oldu. Madem PKK başarılı bir terör örgütü neden Kürtler dışında hiçbir kesimden destek alamadı. Çayan, halkın desteği alınacak diyordu, bir ırkın desteği demiyordu. Madem PKK, başka bir ırka yani Türklere ve Türklere ait olan her şeye karşı düşmanlık beslemiyordu neden en büyük saldırılarında hedef aldıkları Türkler oluyordu. Bu ikili çatışmada TSK'nın 1980'den beri süre geldiği ırkçı saldırılarını zaten biliyoruz, bunu kimse gelip bize anlatmasın. Darbe sonrası Diyarbakır Cezaevinde bok çukurlarında işkence edilen Kürtleri, zorla İstiklal Marşı okutmalar gibi eziyetleri de biliyoruz. Ama bu PKK'nın cinayetlerini aklamıyor ki. 

Zamanında Öcalan tarafından yazılan örgütsel bir doküman şans eseri elime geçmişti. İkinci el bir kitap almıştım ve bu doküman kitabın içine yapıştırılmıştı. Hani doküman diyorum ama bildiğin kocaman bir kitap. Orada yazılanları hatırlıyorum da hiçte Öcalan, özgürlükçü, sosyalist ve barışçı bir lider gibi gelmiyordu. "Türk askeri gördüğü zaman acımayacaksın, çünkü o seni gördüğü zaman acımaz. O senin kardeşin değil, Kürt bile olsa, o üniformayı giyiyorsa senin düşmanındır." şeklinde diyalogsal ifadeler vardı kitapta. Kürtlerin bazen Öcalan ile bir tuttukları Che ise günlüklerinde ilk amaçlarının askerleri öldürmek değil yaralamak olduğu söyleniyor. Küba askeri bizim düşmanımız değil sadece bizi henüz anlamamış olan kardeşlerimizdir şeklinde ifade ediliyordu Che'nin kendi günlüklerinde. Hani PKK'nın arada asker kaçırması da bir anlamda bu pozu vermektir ama işte devrimcilik poz vermekle olmuyor. 

Şimdi oturup, Öcalan ve AKP'nin önümüze koyduğu tiyatroyu izleyeceğiz. Şimdiye kadar benim bile çoğu zaman söylediğim çözüm önerilerinden çok farklı bir nokta göremedim Öcalan'ın planında. Yani Öcalan bir anlamda çok suya sabuna dokunmayan, herkesi memnun edeceğini düşündüğü bir plan oluşturmuş. Hani Kürtler bugün Kürdistan'ın ilanını bekliyordu ama olmadı. Demek ki büyük lideriniz bugün istemiyor özgür olmanızı. Durun bakalım önce bir hapisten çıksın, sonra Federal hale getirilecek Kürt coğrafyasında Barzani ve Talabani gibi adamlara karşı tek Kürt gücü haline gelsin. Elbet ondan sonra bütün Kürdistanın tek hakimi olarak size "özgür" bir Kürdistan sunacaktır. Bahanede hazır, benim sunduğum özgürlük ve demokrasi kriterleri Türkiye tarafından yerine getirilmedi. Bunun için ben burada kendim o devleti kuruyorum, isteyen gelsin bana katılsın. Eyüp Can'ın izlediği ama göremediği şey şuydu o videoda. Öcalan, siz Türklerin tek bir lideri yok oysa Kürtlerin tek lideri benim diyordu. İşte böyle ağır bir megolamanın elinde barış süreci. 

Ama biz yinede tüm siyasal analizlerden, hesaplardan, geçmişten ve gelecekten sıyrılıp akvaryumun içinden izlersek süreci evet Türkiye barışa hiç görülmemiş şekilde yaklaştı. Bize zeytin dalı uzatan eldeki kanı görmezden gelirsek eğer çocuklarımızın mutlu bir şekilde yaşayacağı bir Türkiye çok uzak gelmiyor. Komplolardan, bardaktaki boşluktan bakmazsak eğer tüm benzemezliğine rağmen gökte beliren beyaz kuşun güvercin olduğuna inanabiliriz. Ben inanmak istiyorum, Öcalan'ın değişmiş olabileceğine, zamanında dünyanın en etkili örgütleri tarafından kullanılan bu adamın barış istediğine, PKK'nın gerçekten silah bırakacağına, silahların değil fikirlerin çarpışacağı bir Türkiye'ye inanmak istiyorum. Ama uzun sürmüyor işte, gerçekler gözümü açıyor. Doğan güneşin ardından gelen yağmuru görüyorum. Yinede umudu kaybetmemek lazım. Tüm öğrendiklerimize, geçmişimize ve geleceğimize ihanet edip, bulutlara ve yağmura inanmayıp güneşe açmak lazım kolları. Hadi bakalım, bekleyip göreceğiz barışın gelip gelmeyeceğini. Hayatta en sevmediğim şeydir, ben size söylemiştim demek. Ve lütfen tarih ve süreç beni yanıltsın. 

Belki çoğu kişi yazdıklarımdan sonra inanmaz ama söylediklerime ben bile inanmak istemiyorum. Korkuyorum ama barışın gelmesinden değil, gelmemesinden, birilerinin kendi çıkarlarını barış kisvesi altında korumasından. Ve tekrar yalvarıyorum Allah'a lütfen ben yanılayım, barış gelsin, huzur gelsin şu topraklara. Buradan söz veriyorum eğer gerçekten barış gelirse bu topraklara, eğer tahminlerimde yanılırsam bir daha siyaset yazmayacağım bu sayfalarda. Bırakacağım, madem bu kadar yakınken bile göremiyorum gerçeği yazmanın alemi yok. Ama işte ne yazık ki karşımda duranlara bakılırsa gelen şey barış değil. Silahların bırakılması, ovaya inilmesi değil kastettiğim. Bunlar zaten olacak. Bizim yıllardır yazdığımız formüller, sınır dışına çekilen PKK, müzakereler ve terör örgütü militanlarının topluma entegrasyonu. Barış bu değil. Öcalan'ın ne olacağı ile başlayan süreç var karşımızda. Şimdiden Öcalan özgür olsun diyorlar. PKK'nın silah bırakması sonrası muhtemel o da olacak. 

Öcalan'ın başını çektiği bir siyasi partinin meclise girmesi, Federal Anayasa, Başkanlık sistemi. Öcalan'ın bir şekilde Güneydoğu'da oluşturulan bu federe oluşumun başına geçmesi ve gelsin bağımsızlık. Hani olur da süreç farklı işler, gerçekten Türkiye'nin devlet altyapısına uymayan  federal sistem kurulmaz ve bir şekilde anadilde eğitim, daha demokratik kişileri ve kurumları değil halkı koruyan bir anayasa ortaya çıkarsa o zaman inanabilirim barışın geldiğine. Ama işte şimdiden mesajlarında sanki bu PKK ve Kürt halkı için yeni bir dönemeç gibi bir tanımlama var. Belli ki planlar farklı. Misak-i Milli sınırları da muhtemelen Suriye ve Kuzey Irak'ın Türkiye topraklarına katılmasına ilişkin planları da içeren yeni bir süreç. Hani Kürdistan topraklarını önce Türkiye üzerinde birleştirmek, devletsel örgütlenmeyi yapmak ve bağımsızlaştırma projesi. Siz şimdi bakmayın Öcalan'ın Ulus devlet kapitalizmin oyunu, bir arada yaşayabilen halklar Kapitalist batının en büyük kabusu açıklamalarına. 

Mektubu tam metin halinde okuduğunuzda karşınıza Misak-i Milli'den Marksist söylemlere kadar herkese hitap edecek tanımlamalar var. Hatta birçok yerde Atatürk'ün birleştirici yurtseverlik tanımına uyan mesajlara da rastladım. Hani bunları dediğim gibi bir Ulusalcı söylese aynı meydanda, sözünün yarısında Diyarbakır'dan kaçması gerekir. Onun için Kemal Aslan hocamızın dediği gibi devlet bazen hiç beklemediğiniz adamlara hiç beklemediğiniz şeyler söyletir, hiç beklemediğiniz işler yaptırır diye. Örnek olarak da Türkeş'in Ermenistan ziyaretini gösterirdi. Onun için ben şaşırmıyorum Öcalan'a ve söylediklerine. Sadece bekliyorum, bu sürecin sonuna ve ardından kim ve ya kimlerin çıkacağına. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski