Araf'ta kalan bir adam hakkında


Nedense insanlar hayatı hep siyah ve beyaz diye algılıyor dedi adam. Barışı kucaklamak istiyordu, kucağını açmış bekliyordu güvercinin uçmasını. Bir tarafa geçmiş insanlar, sürece şartsız destek vermeyen herkes savaş yanlısıdır diyordu. Savaş yanlıları ise barışa dair her umuda ihanet gözüyle bakıyordu. Yine hayatının bir çok yerinde olduğu gibi Araf'ta kalmıştı adam. Barışa daha yakındı ama her itirazında lafı ağzına tıkılıyor ve eleştirileri savaşa mazeret aramakla bir tutuluyordu.

Hayatı Ying-Yang üzerinden görmek diye tanımlardı adam bunu. Hani doğu felsefesine göre dünya iyi ve kötünün dengesi üzerine kurulu. Adam buna inanmazdı. İyilik ve kötülük denen kavramlar vardı belki ama insanın ne tam iyi ne de tam kötü olduğuna inanırdı. Yani aslında bu iki kavramın varlığına rağmen birbiri içine geçmiş olduğuna inanırdı. Belki dünya üzerinde iyi ya da kötü algılanabilecek ortak değerler vardı ama buna rağmen genel anlamda iyinin ve kötünün, kişiye, yere ve zamana göre değiştiği inancı vardı adamda.  Onun için insanların şartsız, amasız barışa kucak açmasını beklemesini doğru bulmazdı. Bir taraf seçmek her zaman doğru değildi hatta çoğu zaman yanlıştı adama göre. Ama Başbakan'da haklıydı, bitaraf olan bertaraf olurdu. Tarihte ara bulucu olmaya, tarafsız kalmaya çalışanlardı en büyük linç kampanyalarının hedefinde olan. Hani insanlara göre bir tarafa geçip, bütün günahları ve sevaplarıyla tezahürat yapmanız gerekiyordu.

Ülkemde dedi adam son zamanlarda hep bir tarafta durmamızı gerektiren çatışmalar, kavgalar, davalar oldu. Biz ise adaletin, insanlığın, doğrunun yanında olduk. Buna rağmen barış sürecinde bazı gazetecilerin süreci eleştiren herkesi aynı torbaya koyup duvara çalmasına anlam veremiyordu. Neden sonra nasıl bir ülkede yaşadığını hatırladı adam. Şimdiye kadar tanıdığı insanları, yaşadıklarını gözünün önünden geçirdi hızlıca. Kime ne anlatacaktı ki adam. Ne olacağını düşünmüştü. Zaten öngörmemiş miydi, AKP'nin ortaya çıkaracağı barış sürecinin toplumda ayrışma yaratacağını. Tabii dedi adam şimdi bunu terörle pazarlık yaparsanız ülke bölünür diye okuyan zatlar olacağını düşündü. Bu ülkede sadece okuma yazma öğretiliyordu insanlara, okuduğunu anlama gibi bir çabası yoktu kimsenin. Hani gazeteciler için cımbızla cümleyi çekip alıyor diyenler aynı şekilde daha başlığı okuyup yazara hakaret etmeyi normal karşılıyor mesela dedi adam. 

Önlerine sunulan akil insanlar topluluğuna şöyle bir baktı. Bazı isimleri okurken yüreğinin bir parçası cız etmişti adamın. Bir umut sarmıştı tüm vücudunu. Ama kısa süreli bir umuttu bu. Koskoca listede ancak bir kaç kişi vardı gerçek anlamda barışa katkıda bulunabilecek. Ve anlaşıldı ki bu akil insanlara danışılmadan yayınlanmıştı liste. Hani, ortada anlaşılan bir yol haritası yoktu aslında. Memleketin her işi gibi göç yolda dizilir hesabı barış yolu kendi kendine inşa olacaktı. Birilerinin koltuk kapma sevdasından fazlasını görememişti adam süreçte. Şimdi ise eleştirilerini dillendirip barış düşmanı ilan edilmek gibi bir yola girmişti adam. Hani çoktan "Vatanseverler" adamın fikirlerine yüz çevirmişti, oraya da dönemezdi artık. Gerçi ne zaman o cenaha girebilmişti ki. 

En iyisi dedi adam ben çadırımı tam bu barış yolunun üzerine koyayım dedi adam. İzleyeyim uzaktan neler olduğunu ve olacağını. Ne savaş yanlılarının kamp ateşine ne barışı her şeye rağmen kabul edip demokrasiyi kurban etmeyi bile göze alanların kamp ateşine ihtiyacı yoktu. Birkaç çalı çırpı topladı adam ve küçük bir ateş yaktı. Şimdilik sadece kendini ısıtacak kadar. Eğer dedi yolda bana katılmak isteyen olursa, biraz çalı çırpı getirir ve ateşimizi büyütürüz. Şimdilik ise çokta yoldaşı yok gibiydi adamın. Böyle yollarda tek yürümeye alışkındı adam. Tek endişesi, bu yolda yalnız yürüyen ve birbirini görmeyen diğerlerine rastlayamamaktı. Aya bir selam gönderdi ve bilinmeyen bir yerde, bilinmeyen bir zamanda uykuya daldı. Nasıl olsa dedi adam, kısa sürede yeni bir gelişme uyandırır bizi. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski