Bir gün olsun bu ülkede olup bitene şaşırıp kalmak istiyorum. Çok bir şey değil istediğim. Herkes gibi silahlar susacağı için, barış geleceği için hiç gocunmadan halay çekebilmek istiyorum. Keşke bende inanabilsem barış için her yolun mubah olduğuna. Barışa koşulsuz destek olmanın her zaman sorunları çözdüğüne inanabilsem. Keşke bu kadar kolay olsa her şey. Hangi insan evladı, kardeşin kardeşe silah çekmesini normal karşılayabilir. Ama şiddeti devrimin temel hareket noktası olarak gören bir harekete nasıl güvenilebilir? Şiddeti halkını kontrol etmenin temel aracı olan devlete güvenmezken, PKK'ya güvenmek neden?
Yola çıkışına saygı duymuş olsam da yöntem ve yol olarak tasvip etmediğim bir örgüte güvenmek mi? Zaten PKK'nın kendi yol haritasında, halk bizi anladığı zaman dağdan ineceğiz seçeneği yok muydu? Tabi ki vardı. Ama işin can alıcı tarafı, PKK'nın halk diye gördüğünün sadece Kürtler olması. Kendine devrimci diyen, bu yolda can alan ve veren bir örgütün, tek amacının Kürtlerin kurtuluşu olması ne kadar acıdır. Ve devrime, Sosyalizme ihanet eden, Öcalan'ın sisli geçmişinin ardına sığınan, onun dediklerini emir telaki eden bir örgüte güvenmemi bekliyorsunuz. Bütün süreci PKK'nın eline bırakmak ve sürecin resmi sözcüsü haline getirmek bakalım barış için ne sağlayacak bize. Size barış için bir kaç örnek vereyim mesela.
1. Dünya Savaşı sonrası Almanya ile yapılan Versay anlaşması. Amacı, savaşın bitip barışın gelmesiydi. Ama Almanya'yı öyle bir kıskaç altına aldı ki, faşizmin güçlenmesine ve 2. Dünya Savaşı'na neden oldu. Bize dayatılan Sevr, barışa değil akabinde yeni bir savaşa, bir milletin var olma mücadelesine döndü. Bosna ile Sırbistan arasında yapılan barış, bugün Bosna'yı karar alınamayan kaoslar ülkesi haline getirdi. Yönetilemez ve batının insafına kalmış bir ülke. İşte tek tarafı memnun eden bir "barışın" sakıncaları bunlar. Herkes belki memnun olamaz ama azami memnuniyet sağlamaya dair bir çabada yok ortada.
Bu barış sürecinde takınılan tavır, iktidarın amacının kendi koltuğunu güçlendirmek, PKK'nın amacı ise Kürt devleti yolunda elde edebileceği tüm özerklikleri elde etmek olduğunu gösterdi. Demokrasi ve İnsan hakları vurgusu sadece toplumun gazı alınması gereken yerlerde kullanılıyor. Ulus devlet modeline karşı olduğu söylenen örgüt, alttan alta Kürt devletini kendi iktidari güçleriyle kuracağı sinyalini veriyor. Kuzey Irak'ta kurulacak bir Kürt devletini tanımayacağını söylemesi de bundan. Yoksa daha düne kadar peşinden koştukları Kürt devleti hayali bir anda ortadan kalkmaz. Hani tabiri caizse eşeğin aklına karpuz kabuğu düştü bir kere. Bunu yanlış anlayıp, kendini eşek yerine koyacak arkadaşlara teşbihte hata olmayacağını hatırlatayım.
Anlamadığım, Kürtlerin PKK dışında kendilerini temsil edebilecek bir siyasi kuruma sahip olmaması. Aslında ellerinde BDP gibi bir örnek var ama ne yazık ki, BDP PKK'dan bağımsız davranabilen bir siyasi yapıda değil. İşte işin askeri yönüyle, siyasal hak ve özgürlük yönünün bu kadar iç içe geçip çorba olması da bundan. Özellikle, PKK'lıların ÖSO ile birlikte Suriye'de savaşmaya başladığı iddiaları doğruysa, burada başka bir hesap var demektir. Keşke bende saf, temiz ve aklına karamsar tablolar gelmeyen bir adam olabilsem. Keşke güvenebilsem insanlara. İnsanın masumiyetine inanabilsem keşke. Bu kadar kolay olsa barışın gelmesi. İnsanları katledenlere güvenenler keşke savaşa hep karşı gelenlere de bu kadar güvense. Savaştan ya da barıştan çıkarı olmayanların sözü dinlense keşke. Umalım bu çatışma bir daha yaşanmamak üzere biter.
Umalım, demokrasi ve gerçek bir barış bu ülke üzerinde kalıcı bir atmosfer yaratır. Geçici hayatları merkezine almak yerine sonsuz bir kardeşlik ve birlikte yaşayabilme üzerine kurulu bir ülkeye merhaba demek istediğimiz. Çok şey istemiyorum herhalde. Bir tarafı değil her tarafı sevindirecek ortak bir barış istiyorum sadece. Ve bunu barış sürecinden de önce bir çok kere yazdım. Önümüzdeki 1 Mayıs'ın hem bu süreç hem de ülke için iyi bir dönemeç olmasını umuyorum. Sokaklarda halkın ne istediğini göreceğiz. Bakalım sokağın sesi duyulacak mı, yoksa herkes duymak istediğine mi kulak verecek, bekleyip göreceğiz.