İleri demokrasi yolları taştan


İleri demokrasinin sinyallerini almaya devam ediyoruz. Hani öyle şeriat korkusu yayan Kemalist gençlik geleneğinden olmadığımız için söylediklerimiz biraz nalına birazda mıhına vurmak gibi olacak, ona göre. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, daha içki ile içecek arasında nasıl bir kavramsal fark olduğunu bilmeyen bir Başbakan var karşımızda. Öyle bir ülke ki bu, tek meselemiz günlerdir milli içkinin ayran mı, rakı mı olduğu çemberinde dönüp duruyor. AKP, Erdoğan aracılığıyla haftalık gündem değiştirme ataklarından birini yaptı. Ve her seferinde olduğu gibi daha bir şey anlamadan golü kalemizde gördük. 

Şimdi bazıları çıkıp, bir ayran meselesini büyütmeyin, AKP bu sırada neler yapıyor diye çıkışıyor. İşte bu mantığı anlamıyorum. Zaten görmek isteyen AKP'nin politik eylem ve söylemlerini görür. İstemeyen ise ayran içmeye devam eder. Kendi adıma zaten AKP ve politikaları üzerine sürekli yazıyorum. Ama işte birileri her muhalefeti Sözcü'den ibaret saydığı, her politik eylemi de T.C. sığlığında algıladığı için yapacak bir şey yok. 

Ne yazık ki derinleri göremeyen, bulanık sularda yüzmeye alışmış bir toplumuz. O yüzden derinde yatan çamur kitlesinden rahatsız olmamız beklenemez. Ayran meselesi tartışılması bile gereksiz bir konu. Tartışılması gereken şey ise Erdoğan'ın suni gündem yaratıp, kendi dar dünya görüşünü Türkiye'ye dayatma amacı. Ayran'ın içki değil içecek olduğunu bile kavrayamayan bir Başbakan'dan bahsediyoruz. Kendisinin içki ile olan münasebetinin bütün ülke halkı içinde geçerli olması gerektiği gibi bir hissiyatı var. Hani bu gündem değiştirme olsun ya da olmasın, Başbakan'ın bu diktatöryen eğilimleri en azından benim için rahatsız edici.

Bu ülkenin kraldan çok kralcıların yaşadığı bir Cumhuriyet olduğu düşünüldüğünde ise, tek bir adamın sözünün gidebileceği yerler beni endişelendiriyor. Yarın, bir şekilde bu ülkeye Başkan olma hayalleri olan Erdoğan'ın, böyle bir yetki ile yapabileceği şeyler ise beni korkutuyor. Kraldan çok kralcı olmaya bir örnekte THY'den geldi. Daha geçenlerde, grev hakkı elinden alınan Kabin memurlarının hakları için yaptığı mücadeleyi hakir gören THY, şimdi de kıyafet yönetmeliği ile kendi hostes anlayışını dayatmaya çalışıyor. Yurt içi hatlarda alkol dağıtımını kesen, savunması günahından beter olan bir kurumdan bahsediyoruz. Neymiş efendim, yolcular rahatsız olduğu için parlak kırmızı ruj sürmek yasaklanmış. 

Yolcular, parlak kırmızı rujdan acaba neden ve nasıl rahatsız olabilir? Daha önce parlak renkli saç boyası, simli rujlar gibi şeylere yasak koyan THY, elinin ayarını kaçırmış görünüyor. Yolcunun her istediği mubahtır deyip, kişisel özgürlüklere müdahalede bulunan bir kurum. Birileri kadınların sürdüğü ruja, giydiği eteğe, saçının boyasına karışmaya başlamışsa pekte hayırlı bir noktaya gitmiyoruz demektir. Ve gideceğimiz noktaya şeriat devleti demek, askeri göreve çağırmak ve Atatürk devrimleri diye söze başlamak yerine daha insani bir temelde birleşmek gerekiyor. Bu ülke statükocu ezberlerden şimdiye kadar bir şey kazanmadı, bundan sonrada kazanmayacak. Yol yakınken daha insan ve özgürlük temelli bir yaklaşıma ihtiyaç var. 

THY, işçilerini kapı dışarı ederken ses çıkarmayanların, laiklik elden gidiyor diye bağırmaları yapmacık oluyor mesela. Giden bir şey varsa bile insan ciddi almak istemiyor. Demokrasi denen şeyin oy atmaktan ibaret bir yönetim olduğunu sananlara, laikliği din ve devlet işlerinin ayrılması olarak görenlere diyecek pek bir şey yok. Ne diyelim siz Sözcü okumaya devam edin. Zaten kör kütük AKP aşkı yaşayanlarda, bu aşkın neresindeyse kendine has bir yandaş gazete buluyor. İşin kötüsü bizim okuyacağımız bir gazete kalmadı. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski