Günahların gölgesinde 1 Mayıs


Gecenin bir yarısı oldu ama aklımda daha bundan birkaç gün önce Taksim ve neredeyse tüm İstanbul'u felç eden polis vahşeti var. Yazmamak adına çok direndim, sinirli, asabi ve gergin ellerden çıkacak kelimeler korkuttu belki beni. Amansızca küfretmek isteği vardı içimde iktidar sahiplerine. Ve sırf bu öfkem nedeniyle kırdığım dostlarım, arkadaşlarım ve tanımadığım tüm insanlardan özür dilemek istiyorum. Çünkü ben ne yazık ki uzun süre sonra ilk defa 1 Mayıs günü çalışmak gibi bir talihsizlik yaşadım. Belki sevdiklerime sorarsanız bu büyük bir şans. Bana sorarsanız ise 1 Mayıs'a ihanet. 

Taksim'i haksız yere kapatan, Sendikaların görüşlerini ciddiye almayan, doğrusu insanları ikna etmeyi başaramayıp, coplarla ikna etmeyi seçen zorba bir iktidardan bahsediyoruz. 1 Mayıs'ta yaşanan haksızlıkları, polis vahşetini, anlamsız bir meydana sokmama anlayışını eleştirmek için solcu olmaya gerek yok. Nedense Taksim meydanında İşçi Bayramı kutlamanın suç olduğu bir ülke burası. Marjinal olmak, terörist ilan edilmek, sokak ortasında işkence görmek, bu ülke için, ülke insanı için ve hatta kendine sanatçı denilen bazı insan müsveddeleri için çok normal. Eğer bir ülkenin normallik seviyesi, insanlık değerinin altına inmişse artık o ülkede yaşamak için bir sebep kalmamıştır. Her ne kadar bu normalliği kabul etmeyen insanlarda olmasına rağmen, bu genel kabul ciddi anlamda bu ülkeye ve insanına olan güvenimi yok etti. 

Düşünsenize, kibar davranmanın, nazik olmanın, asabiyeti gizlemenin "kasıntılık" olduğu bir çağda yaşıyoruz. İnsan olmaya çalışmanın lüks olduğu bir ülke benim için çoktan yaşanmaz bir yer olmuş demektir. İşin kötü yanı ise dünyanın da çok farklı bir yer olmaması. Hani şu Mars'a gönderilecek ve bir daha Dünya'ya geri dönmeyecek insanlar arasında olmak isterdim. İnsanlıktan, kurduğu kendi kendini bitirecek olan medeniyetten ne kadar uzak olursam o kadar iyi olacak gibi geliyor. Ben 1 Mayıs'ta alanlarda sıra sopa dövülen öğrencilerin, copla adam dövmeyi biber gazıyla kafa yarmayı marifet sayan polislerin yaşadığı bir ülkede yaşamak istemiyorum. Bu ülke için bir şeyleri savunmak, yurtseverlik yapmak, kendine İçişleri Bakanı diyen meymenetsiz bir adamın gereksiz fikirleri için üzülmek istemiyorum. Her gün televizyonu açtığımda ne saçmalayacağını merak ettiğim kendine hayrı olmayan bir Başbakan'ın yönettiği ülkede yaşamak istemiyorum. 

Ve bu satırlarda çok samimiyim ey okur. Hani bunları okurken olur ya kurgusal bir metin sanma diyedir bu sözlerim. Hayatın anlamını her gün yeniden düşünüyorum. Belki otuz yaşın verdiği buhrandan, belki hayatımızda var olmayan aşkın boşluğun yarattığı asabiyetten dolayı. Ama düşünüyorum işte her nedenle olursa olsun. Bu ülkede neden yaşadığımı, bu işi neden yaptığımı, etrafımı saran çapulcuların ağız kokusunu neden çektiğimi? 

Ve yine düşünüyorum ben tüm günahlarıma, ahmaklıklarıma, hayatımın tüm saçmalıklarına rağmen, etrafımda hala bu kadar iyi insan olmasını neye borçluyum? Neden benim iyi, nazik ve kibar bir insan olduğum aldatmacasına kanıyorlar? Hani benimde çok farkım yok bu ülkenin iyi görünümlü insan müsveddelerinden. Belki kendime çok haksızlık yapıyorum ama şu hayatta insan kalabilmek için ara sıra kendinize pislik gibi davranmasını bilmeniz gerekiyor. İnsan denen mahlukatın ne kadar çirkef, riyakar ve yalancı olduğunu önce kendi üzerinizde test etmeniz gerekiyor. Aksi taktirde tek yapacağınız başkalarının günahlarına yuh çekerken kendi günahlarınızı kutsamak olur.

Bugün iktidarda olanların, 1 Mayıs alanında polislerin, basının önünde pişkinlikle açıklama yapan İçişleri Bakanının, iktidar yalakalarının, 1 Mayıs'ı terörist bir eylemden sayan örümcek beyinlerin her gün yaptığı gibi. Yani siz siz olun kendi günahlarınızı kutsal kaselerde saklamayın. Günahın size ait olması keşke onu daha masum kılsa, keşke sadece bize ait kalsa o günahlar ve başkaları zarar görmese. Ama işte öyle olmuyor, gün geliyor o kutsal kasedeki günahlar kafanızdan aşağı bir anda dökülüveriyor. Günahlarımızla yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Ne kadar yüz kızartıcı, ne kadar ağza alınmayacak derecede olursa olsun. Ne yazık ki aynaya her baktığınızda gördüğünüz o adam ya da kadın sadece sevaplardan değil, büyük oranda günahlarınızdan oluşuyor. Ve o günahları traş etmeniz ya da fondotenle kapatmanız da mümkün değil. 

Gerçi iktidar sahipleri bunu bir süre başarabiliyor ama işte bugün olmasa da yarın elbet iktidarın günahlarını unutmayanlar karşılığını verecektir. 1 Maıs 2013'te ne yaptığını biliyoruz Tayyip, bugün olmasa da bir gün hesabı sorulacak elbet. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski