Bir güneş daha batar hayatımızda...


Bir günü daha bitirmişti adam. Uzun yorucu ve anlamsız geçen. Sadece günün sonunda geçirdiği bir kaç saatti bugünü değerli kılan. Ne olmasını bekliyordu, günün ilk saatlerinde merhaba demişti güneşe ve İstanbul'un en kendinden vazgeçtiği köşelerinden birine yolculuk etmişti. Günün sonunu ise en sevdiği arkadaşlarıyla geçen koyu bir muhabbetle bağlamıştı. Bir haftadır süren eğitimleri bitmişti ama hayatında her şey daya yeni yeni değişmeye başlıyordu. Henüz aşk denen zehir bulaşmamıştı hayatına ama çok uzak gibi de gelmiyordu adama. Aklında biri olduğundan değil ama daha şimdiden içi kıpır kıpırdı adamın. Ama bu sefer korkuyordu. Hayatını değiştirmekten, hayallerinden vazgeçmekten, aşka kucak açacağım derken elindeki her şeyi kaybetmekten korkuyordu. 

Geçmişte yaşadıklarından değildi tüm korkusu. Hayat artık geri dönülmez bir hale gelmişti adam için. Tüm ikinci şanslarını kullanmıştı ve belki de önüne gelen son fırsatlardı bunlar. Şu an için en son ihtiyacı olan şey, kalbini yerinden söküp alacak bir kadındı. Ama şimdiden o kadının varlığını hissetmeye başlamıştı. Henüz tanımamıştı adam o kadını ama hissediyordu şimdiden rüzgarını. Tanısa bilirdi adam, tanısa yazamazdı tüm bu söylediklerini. Dökerdi kalbinde olan tüm sevgiyi. Tanıyanlar bilirdi adamı, saklamazdı aşık olduğunda. Hiç bir şey olmazsa yazardı. Akşam tan ağarırken moda sahilinde hafifçe esen rüzgarın etkisiyle içi ürpermişti adamın. Arkadaşlarıyla o manzarayı izlerken bir anda aklına gelmişti adamın, şimdi diyordu sevdiğim kadın yanımda olsa, ona anlatsam anlatmak istediklerimi. Gözlerine bakmak, ellerini tutmak istiyordu. Bulutlara bakıp anlamsızca konuşmak, sevdiği filmlerden bahsetmek, denize bakıp birlikte iç geçirmek. Belkide çay bahçesinin zehir misali çayını beraber yudumlamak istiyordu. Sevmek, aşık olmak ve hayatına anlam katacak o kadınla tanışmak istiyordu. Bakınca görmek istiyordu adam, içini görebileceği bir kadın istiyordu. Ona her şeyini açmak, savunmasızca teslim olmak. 

Ama gerçekte ne yapmak istediğini bilmiyordu adam. Elleri boşlukta sallanan bir kukla misali önüne koyulan hedeflere doğru yürüyordu sadece. Sevdiği, aşık olduğu işi yapamıyordu. Sevdiği, aşık olduğu bir kadın yoktu hayatında. Hayat istediklerini sunmamıştı adama ama neden hala gülebiliyordu? Belkide bir palyaçonun sahnede rol yapması gibi hayatta adam için bir sahneydi. Gözyaşlarını sakladığı hep mutlu görünmek zorunda olduğu bir sahne. Sanki adamın dertleri yoktu bu hayatta. Ama sevmezdi işte herkesin önünde ağlamayı. Erkekliğinden değildi bu hassasiyet. Güçlü görünmek de istemiyordu adam. Sadece sevmezdi insanların ağlamasını. Başkaları ağlarken içinden bir şeyler kopardı adamın. Ve bu duyguyu başkasına yaşatmaya hakkı olmadığını düşünürdü. Hayat içinden geçip gittiğimiz koca bir sahne derdi adam. Sürekli mutlu olmaya çalışmak, gülmek eğlenmek varken ağlayarak bu ömrü geçirmenin alemi yoktu. 

Tekrar gülümsemeye başladı adam yanağından süzülen gözyaşlarının arasında. Şu anda kendisinin olduğu noktaya gelmek için can atan binlerce kişi vardı. Bu hayatta ağlaması gereken kişi o değildi. Yinede geride bıraktığı hayaller içini acıtıyordu adamın. Hani şu anda olsa adama gel hayallerini gerçekleştireceğiz deseler hemen her şeyi bırakmaya hazırdı. Ama hayat zorluyordu artık adamı. Nasıl her güneşin bir doğuşu ve batışı varsa adamda hayatta en tepe noktasına çıkmıştı. Batana kadar elinden geldiğince bu hayata katlanacaktı. Bazen soruyorlardı adama neden o kitapları okuyorsun diye. Hayatın gerçeklerinden kaçmak istiyordu belki. Düşünmek istemiyordu nerede ne yaptığını ve neyi hedeflediğini. Hedefi olmadığından değil ama o gemi iskeleden çoktan harekete geçmişti. Şimdi o denize atlayıp gemiye yetişmekle, limanda başka bir geminin gelmesini beklemek arasında kalmıştı. Oysa o gemide olmak istiyordu adam. Rüzgarı hissetmek, savrulmak bata çıka hayata tutunmak istiyordu. Ama işte nereye gideceği belli olmayan bir gemiye binecek cesaret adamdan başka kimde vardı? O zaman rotası belli olan bir gemiye atlamak gerekiyor dedi adam. 

Ve artık yatağına uzanması gerektiğini hissetti. Yeni denizlere ve okyanuslara açılmadan önce, her şeyi hayallerini, aşklarını ve hayatını geride bırakmadan önce son bir kez limana şöyle bir göz gezdirdi. Limanda onu izleyen bir çift göz vardı. Hafif bir tebessüm ile izliyordu adamı. Karanlıkta seçemiyordu adam ama peşinden koşmaya da gücü kalmamıştı artık. Bir süre daha bu limanlardaydı adam, belki o güzel gözlere yeniden rastlayabilirdi. Şimdi ise İstanbul'a iyi geceler demenin vakti gelmişti. Bu yeni yolda tek istediği İstanbul'dan uzak kalmak zorunda kalmamasıydı. Her şeyini birer birer kaybederken, İstanbul'u kaybetmek ağır gelirdi adama. Ama galiba bu ayrılığında vakti bir gün gelecekti. Şimdi hala koynundayken sevgilinin, ayrılığı düşünmek yersiz dedi adam. Ve hiç uyumayan bu şehre iyi geceler deyip yatağına uzandı. 


Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski