Futbol buysa ben oynamıyorum


Futbol hakkında çok yazı yazmak istemiyorum ama ne yazık ki ülke gündemi bizi buraya çekiyor. Kemal hocamızın sözünü dinleyip bizde kendimizi gündemin rüzgarına bırakalım dedik. Drogba ve Eboue'ye muz gösteren sözde Fenerbahçe taraftarı, Türkiye'de var olan ırkçılığın türü hakkında bize çok iyi ipuçları verdi. Daha çok rakibi, düşman gördüğünü aşağılamak üzerinden tanımlanabilecek bir ırkçılık. Yani siyahileri toptan maymun olarak aşağılamaya çalışan bir zihniyetten çok, rakibi aşağılamak, alay etmek adına ırkçılığı araç olarak kullanan bir zihniyetten bahsediyoruz. Her ne kadar toptan yaklaşıma göre daha masum görünse de, zihniyet açısından belki de çok daha tehlikeli bir yaklaşım. Ve burada araç ırkçılık olduğu için bu kadar tepki görüyor. Oysa bugün sporda şiddetin nedeni, ırkçılık değil Türkiye'de. Rakibine saygı duymayı bırakın onu aşağılayan, küçültmeye çalışan, saldıran ve rakibe tahammülü olmayan bir ötekileştirmeden bahsediyoruz. Ve bu ötekileştirme şiddetin esas nedeni. 

Ve ne yazık ki sadece taraftarlar değil, sporcularda bu ötekileştirmeye alet oluyor. Bir Fenerbahçeli olarak mesela Meireles'in bir daha bu formayı giymesine katlanamam. Takımı bırakacağımı söylemek fazla olur belki ama taraftarın burada tepkisini koyması gerekiyor. Nasıl zamanında Nouma, saha içinde benzer bir hareket nedeniyle Beşiktaş'tan gönderildiyse. O zaman bu yabancı futbolculara da bir ders olacaktır. PFDK'nın verdiği cezayı bu açıdan az buldum. Ancak bunda hareketin saha içinde yapılmamış olması ve hakem raporunda belirtilmemesi gibi etkenler olabilir. Fenerbahçe yerinde olsam cezaya itiraz eder ve futbolcunun yaptığı hareketin daha ağır bir cezayı gerektiğini, cezanın yeniden gözden geçirilmesini isterdim. Ama işte bu olgunluğa sahip bir takım var mı Türkiye'de o da tartışılır. Fenerbahçe'de artık takımın kaptanı Gökhan Gönül yapılmalıdır. Emre, Volkan gibi agresif oyuncuların bu kadar takım üzerinde etkili olması hoş değil. 

Mesela öldürülen Burak Yıldırım için hala yok adamın üzerine on kişi yürümüş, yok şu haklı yok bu haklı demenin anlamsızlığını kavramak lazım. Bir can yitirilmiş, sevabı ve günahıyla futbol terörü adına yiten bir can bu. Ölenin Galatasaray ya da Fenerbahçeli olması değil sorun. Sorun bir spor müsabakası adına birilerinin canını yitirmesi. Katil olan Galatasaray değil ya da ırkçılık Fenerbahçe'nin günahı değil. Bunu böyle sunmak sorunları azaltmaz aksine düşmanlıkları körükler. Suçu kişileştirmedikçe, kulüp olarak ırkçılık yapanın ardında durulmadığı sürece sorun yok demektir. Bu tür ırkçı eylemlere karşı kişisel bir saldırı varsa, kişilere ceza vermek gerekir. Toplu bir tezahürat olduğunda bile kulübün bu kişileri tespit etmesi varsa kombinelerini iptal etmesi ve başka maçlara almaması gerekir. Artık kulüpler tribünlerde şiddet eylemlerine karışan taraftarları ayıklamalılar. Sporda şiddet yasası çıkmalı ve spor müsabakası nedeniyle işlenen suçlarda ceza arttırımına gidilmeli. Ama işte biz yine Federasyon taraflı, Galatasaray şöyle yalancı, Fenerbahçe böyle şerefsiz deyip kılıçlarımızı bilemeye devam edeceğiz. Oysa aynı mahallenin çocuklarıyız. Belki aynı topa vurduk çocukken, belki aynı bardaktan su içtik. Aynı tozlu yollarda yürüdük. Bugün farklı takımlara gönül vermiş olmamız bizi düşman yapıyorsa eğer, lanet olsun tüm kupalara, lanet olsun tüm şampiyonluklara. Futbol şiddet, holiganlık ve adam bıçaklamaksa bazılarına göre ya onlardan kurtulacağız ya da futboldan kurtulacağız. Bu sorunun başka bir çözümü yok gibi görünüyor. İngiltere, futbola sahip çıktı ve holiganlardan kurtuldu. Bakalım biz neler yapacağız. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski