Gerçeğe giden kavisli yollar


Ülkemin gazeteleri zaten çok cesurdur ya, hükümet Reyhanlı için yayın yasağı koymuş. Benim güzel ülkemde, çok namusludur medya patronları zaten, sansürü duyunca nasıl bu yasağı deleriz diye düşünüp duruyorlar. Ama işte Başbakan'a da hak vermek lazım. Medya henüz kendi istediği kıvama gelmedi. O kadar uğraştı, didindi halen yabani otlardan kurtulamadı gariban Tayyip. 

Ne belaymış bu medya dedikleri. Adam damatlarına sattı, yakınlara, tanıdıklara, eşe dosta sırt verdi yok yine olmadı. Bir türlü istediği kıvama gelmedi medya. O zaman yapacak bir şey yok. Koy yayın yasağını gitsin. Değil mi ama adam o kadar size şans verdi, insan biraz otosansür mekanizmasını geliştirir. Mesela gazeteci denilince akla eskiden Uğur Mumcu gibi isimler gelirdi. Bugün ise koskoca Yiğit Bulut gibi bir duayen var. Ekonomiden, enerji piyasasından, politikadan, hukuktan yani neyi isterseniz her şeyden anlayan bir adam. Kısacası Uğur ağabeyimiz yanılmış, gazeteci gerçekten de "her şeyi" bilen adammış. 

İşin taşlama kısmını geçip biraz da gerçeklere bakmak lazım. Reyhanlı saldırısı hakkında yapılan sansür nedeniyle elimize hala sağlıklı bilgiler gelmiyor. Her ne kadar 117 ölü gibi bir sayı kulağımıza gelse de resmi olarak 50 kişinin hayatını yitirdiği doğrulanabiliyor. Ama işte devlet ne olursa olsun ölüleri saklayamaz. Eğer gerçek sayı 50'nin çok üzerindeyse ortaya çıkacaktır. Olayda bölge halkı Suriyelileri suçlu olarak görüyor. ÖSO'nun bu saldırıyı gerçekleştirme imkanı var. Ancak tersi de mümkün. Burada saldırıyı gerçekleştirenden çok, amacını tartışmak gerekiyor. Evet, saldırıyı kimin gerçekleştirdiğinin ortaya çıkarılması önemli. Ama işte bu herkesin kendi cephesinden bakarak çözebileceği bir şey değil. O yüzden kanıtlar bize gerçeği sunmadan bu konuda ahkam kesmenin sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Hani sokaktaki adam bunu yapabilir. Ama bu mesleğin ahlaki ilkeleri üzerine hayatını kuran biri olarak gerçeği görmeden sonuç çıkarmayı doğru bulmuyorum. 

Ama bu yinede kanıtlar ışığında tahmin yürütmeme engel değil. Ne yazık ki halkın Suriyelilere olan tepkisi bunun bir kanıtı değil. Belki de saldırıyı yapanlar bunu da planlıyordu. Ne yazık ki uzun süredir Suriyeli mültecilerle sorunlar yaşayan bölge halkı, mültecilere karşı kabul edilemeyecek şiddet eylemlerine başvurdu. Bırakın mülteciyi, kim olursa olsun, ne yapmış olursa olsun linç edilmeyi hak etmez. Ama bu sayfalarda çok kez yazdık bunları. Bu ülke insanı, yargısız infazı ve linç etmeyi kendine görev addeder. Kabul etmesek de kültürel kodlarımıza işlemiştir bu. Bu faşizan kültürel artıktan kurtulmadığımız sürece modern bir toplum olmamız da mümkün görünmüyor. Kanıtlara bakılırsa, kullanılan patlayıcı öyle köşedeki bakkaldan alınacak cinsten değil. Birçok siyasi cinayette de kullanılan ve herkesin eline geçemeyecek bir patlayıcı kullanılmış. Şimdi buna dayanarak Esad'ın elinde böyle güçlü patlayıcılar olduğu söyleniyor. Madem Esad böyle güçlü bir patlayıcıya sahip neden şimdiye kadar kullanmadı? Esad bu patlayıcıya kimden ve nasıl yollarla ulaşabilir? Söylenen şu, bu nükleer bombaların başlığında kullanılan patlayıcı daha çok istihbarat operasyonlarında "temiz iş" yapmak için kullanılır. Yani hedefi tam anlamıyla yok etmek için. Bir kere şuna bakmak lazım, meydanda elleri kelepçeli araca bağlı olan ceset kime ait? Burada siyasi bir operasyon yapıldı ve patlama ile bir şekilde bunun izleri mi yok edildi? 

Diğer bir nokta Reyhanlı'da MOBESE kameralarının çalışmaması. Türkiye'nin her yerinde kesintisiz yayın yapan bu kameralar Reyhanlı'da neden çalışmıyordu? Halkın anlattıklarına bakılırsa, patlamanın gerçekleştiği postane önünde her gün işportacılık yapan Suriyeliler, patlama günü neden ortada yoktu? Ne yazık ki bu sorular bizi Esad seçeneğinden uzaklaştırıyor. Ama patlamada ÖSO'dan daha derin güçlerde olabilir. Belki de o kadar derinde aramamak lazım. ABD gizli servisinin, MOSSAD'ın bu işte parmağı, lojistik desteği olabilir. Önemli olan nokta şu, Reyhanlı'da patlayan bu bomba, Türkiye'yi olası bir saldırıda ABD yanında savaşa girmeye zorladı. Bugün ABD Suriye'ye müdahale kararı alsa, Ankara psikolojik olarak buna hayır deme konumunda değil. Her ne kadar ülke halkı buna karşı çıksa da. Aslında amaç belki de muhalefeti de bir şekilde bu patlamayla savaşa çekmekti. Olmadı, muhalefet her ne kadar davranış şekli hatalı bile olsa, oyuna gelmedi. Kısacası dediğim gibi saldırıyı kimin gerçekleştirdiğinden çok neye hizmet ettiği önemli. Ne yazık ki uzun süredir önümüze sürülen Suriye savaşının yavaş yavaş içine çekiliyoruz.

Askeriyenin de bir seferberlik kararında kimleri çağırabiliriz diye kontrollere başladığını çevremizden duyuyoruz. Belli ki devletin zirvesi çoktan savaşa hazırlanmış. Şimdi sadece birisinin fitili ateşlemesi bekleniyor. Muhtemel olarak, Suriye'de ÖSO tarafından gerçekleştirilecek bir kimyasal saldırı Esad üzerine atılacak ve müdahale edilecek. Irak savaşından dili yanan CIA'in sahte kimyasal silah depolarını çoktan oluşturduğunu düşünüyorum. Evet Esad bir diktatör ve ülkesinde babası gibi olmasa da büyük bir terör estirdi. Ama işte burada Arap Baharı adı altında ülkeyi karıştıran batılı güçleri görmeden olmaz. Esad büyük bir insanlık suçu işledi ama aynı suçu işleyen muhalifler ve destekçileri ne yazık ki hem Türkiye hem de batıda korunmaya devam ediyor. Endişemiz ise, Suriye ve bölge halkının Esad'ı bile arayacak günleri yaşayacak olması. Umarım karamsar olan benimdir. Gözümüzü alan güneşin ardından gelen yağmur bulutları umarım benim hayal ürünümdür. Ama buradan hiç öyle gözükmüyor. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski