Bir şey yapmanın vakti

Devrim denen şey bekleyince gelen bir şey mi? Hani öyle yerimizde dursak mesela bu topraklara da uğrar mı? Keşke o kadar kolay olsa. Ve devrim denen şeyin bir yerleri yakarak, yıkarak geleceğini sanan zerzevat  size diyecek bir şeyde bulamıyorum. Çünkü söylediklerimi anlamanız için önce okuyabilmeniz gerekiyor. Bu yazının girişine bakıp amaç hükümeti devirmek, ülkeyi birbirine katmak diye anlayan da olabilir. Hani bu hükümete, meclise ve başımızdakilere güvenmem için bir neden bulabilirseniz tamam söz bırakırım direnmeyi. 

Dün gece Taksim'deydik, Beşiktaş'taydık. Şimdi ise Kadıköy'de sıcacık evimde oturup, eylemci yoldaşlarımızın nasıl yaralandıklarını gözlemliyorum sadece. Çalışmak zorunda olmak, para kazanmak zorunda olmak ve Taksim'de her şeyin ortasında olamamak. Şimdi orada olmak lazımdı, bir şey yapmanın tam zamanı şimdi ve biz ekmek parası kazanmanın peşine düştük. Şeytan sürekli diyor, bırak işi gücü çık meydanlara diye. Ama olmuyor işte en azından şimdi değil. Buradan, yazılarımla destek olmaya çalışacağım olabildiğince. 

Başbakan her gün çıkıyor ve halkını aşağılıyor. Yardakçıları, mücadeleye girişmiş insanları suçlamak için çabalıyor. Bir ağaç için bu kadar bağırmanın anlamı ne diyorlar. Oysa her şey bir ağaç için direnmekle başlar. Şimdiye kadar demokrasinin, özgürlüğün altını kazıyan, bu ülkeyi sürekli uçuruma doğru sürükleyen bir diktatöre karşı halk fazla bile dayandı. Tam on yıldır bu hükümete karşı muhalifim arkadaş. Üniversiteyi kazandığım, İstanbul'a adım attığım yıl gelmişlerdi iktidara. Üzerinden neredeyse on bir yıl geçti. Elimizden yavaş yavaş her şeyimizi aldı bu hükümet. En başta mantıklarımızı aldı. Bugün hala hükümeti eleştireyim derken elmayı armutla karıştıran adamların çokluğu bundandır. Bütün tarafları birbirine karşı biledi, herkes cephe aldı karşısındakine. Bugün ise iş değişti. Ergenekon ile solcuları düşürmüştü birbirine. Şimdi en marjinalinden en barışçısı kol kola. 3 Temmuz ile taraftarlar düştü birbirine, şimdi hep beraber sokaktalar. KCK, terör operasyonları, açılımlar derken Kürt ile Türk'ü düşman etmeye kalktılar onlar bile omuz omuza. 

Yani anlayacağınız, burada başka bir şey oluyor. Tayyip'in adamları Twitter ve facebook'ta çalışmaya başlamış. Bir insan bu kadar mı kör olabilir? Kendi vatandaşına, sivil eylem yapan insanlara saldıran Polis'i mi savunuyorsunuz? Ne diyelim Allah insanı şaşırtmasın. Erdoğan'ın şunu anlaması gerekiyor. Bu insanlardan özür dilemediği, ölenler için yüklü tazminatlar ödemediği ve Taksim gezi parkını yıkmayı bırakın yenileyip, genişletme projesini ortaya koymadığı sürece bu protesto bitmez. Yani sokaktaki insanın ikna olması lazım Tayyip, yoksa kimsenin evine gitmeye niyeti yok. Hani sokağın tadını alınca da bu kalabalıkları evlerinde tutmak biraz zor olacaktır. O yüzden yeni bir demokrasi sınavı vereceksin. İnsanların güvenebileceği, özgürlükçü, katılımcı ve herkesi kucaklayan gerçek bir sivil anayasa ortaya çıkaracaksın. Halkın istediği bir anayasa olacak ey Başbakan, senin ve yalaka kurmaylarının değil. 

Medya mensubu arkadaşlarıma da bir çift sözümüz var. İçlerinde arkadaşlarımın da olduğu sayın Gazeteciler. Sizin göreviniz patronlarınızın iş takipçiliğini yapmak, parasını korumak, iktidar ile arasında süspansiyon olmak değildir. Bu mesleğin hala biraz onuru ve gururu varsa kalemlerinizi farklı yollarda kullanın. Çıkın o sokaklara, girin insanların içine ve yazın. Şimdi bu kadar yalan haber dolaşırken ihtiyacımız var gazetecilere. Şimdi bu milleti yalnız bırakırsanız yarın yazacak gazetede bulamazsınız bu memlekette. Çünkü satılmayacak yandaş gazeteleriniz. Ve cemaatler kurtaramayacak gazetelerinizin tirajlarını, televizyonlarınızın reytinglerini. 

Moğollar söylenecek her şeyi yıllar önce söylemiş aslında...




Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski