Ölülerden taraf yaratma sanatı

Önce Mısır, bugün Suriye derken Ortadoğu yeniden kan gölüne döndü. Bu katliamları kimin işlediği ya da neden işlediği, ölenlerin kimliği, siyasi görüşü çoktan anlamını yitirdi. Suriye'de yapılan saldırının kimin eliyle yapıldığı önemli belki, Esad ÖSO'yu, ÖSO Esad'ı suçluyor. Ama  hem Esad hem de ÖSO Suriye topraklarını birçok kez sivillerin kanıyla kırmızıya boyadı. 

Suriye büyük bir iç savaşa sürüklendi ve onu iç savaşa sürükleyen ülkeler bugün fergat figan bağırıyor, katliam diye. O silahlar Suriye'ye girdiğinde, ordunun ve ÖSO'nun eline geçtiğinde masumiyetini yitirdi o ülkeler. Emperyallerin peşinden giden ve bu sürecin baş aktörlerinden olan Türkiye'de hem dün hem de bugün Suriye'de öldürülen her masumun canından sorumludur. 

Başkalarını susuyor diye eleştirirken, Ortadoğu'yu kendince biçimlendirme yarışına girmek eğer büyük devlet olmaksa alın sizin olsun devletiniz. Başımız dik geziyoruz deyip Ortadoğu halklarını ayaklar altına almak, büyük devlet olmak değildir. Belki başkalarının kanından yaptığınız şaraplar gönlünüzü hoş eder ama o kanlı ellerin hesabını bir gün ödersiniz. Tarih her zaman özellikle Ortadoğu'da bunu defalarca gösterdi. 

Mısır halkı ayağa kalkıp Mursi iktidarına karşı ayaklandığında görmeyenler, durumdan istifade eden ordunun darbesinde çığlık çığlığa bağırmaya başladı. Mursi demokrasiyi ayaklarının altına aldığında sesi çıkmayanlar, şimdi demokrasi çığırtkanlığı yapıyor. Mısır'da meydanda halka ateş açanlara nefret kusanları, 1977 Taksim, Maraş, Sivas, Gazi olayları gibi katliamların anmalarında göremedik oysa. Acaba o sıralarda insanlığınız nerelerdeydi? Amaç üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olunca, fazlasını beklememek gerekiyor.

Başbakanın her sevdiğini alkışlayıp, her eleştirdiğini yuhalamak gibi bir siyaset sizin aklınıza yatıyorsa zaten ben başka bir şey demiyorum. Bazı konularda haklı olabilirsiniz, Gezi olayları içinde olan ama Gezi ruhu edinemeyen bazı insancıklar, Adeviye meydanında işlenen katliamı görmezden gelme, normal karşılama gibi bir durum içindeler. Ölenlerin şeriatçı olup olmaması ile kafasını bozmuş bu adamlara pek diyecek bir şey yok. Aslında birbirine nefret kusan bu iki kesim bir aynanın iki yüzünü temsil ediyor. Birinin ak dediğine öbürü kara diyor. Siyasetten ve hayattan anladıkları da bu kadar. Zıtlıklar üzerine kurulu bir hayat. 

Daha ileri görüşlü bir siyasete ve liderlere ihtiyacımız var. Bu eğitim sistemiyle bize ancak bunları verebiliyor. Eleştirmeyi, düşünmeyi Üniversite sıralarında öğreniyoruz. Kitaplar hayatımıza Üniversite'de giriyor. Dört yıl içinde yirmi yılda öğrenemediğimiz her şeyi öğrenmenin peşine düşüyoruz. En azından bunun için çabalıyoruz. Önümüzü tıkayan, apolitize etmeye çalışan bir eğitim ve öğretim sürecine rağmen halen eleştirel düşünebilen bir gençlik var. Şimdi ise politik karmaşa içinde neyi seçeceğini bilemiyor bu gençlik. Neye inanacağına, kimin doğru söylediğine karar veremiyor. Çünkü daha politik olgunluğunu tamamlayamadan atılmış sokaklara. Bugün bile kitapları yeterince önemsemiyor. Halen her şeyi internetten öğrenmenin peşinde. Bütün genel kültür birikimini sözlüklerden ediniyor. 

Her şeye rağmen, bütün dünyanın bu haline rağmen, eleştiren, sorgulayan bu nesilden umutluyum. Bizim neslimiz böyle değildi bir kaç şanslı olanımız aradan sıyrılabildik. Bir aptal kutusu yetiştirdi çünkü bizleri. Politika nedir bilmeden büyüdük. Üniversite sıralarında bile dünyadan bihaber yaşayanlar çoğunluktaydı üstelik. İnternetin nimetlerinden biride bu olsa gerek. İstesede gündemin dışında kalamayan yeni bir nesil geliyor. Umarım onların vicdanları bizim nesil gibi kararmaz. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski