Bir cinayetin unutturmadıkları



Bir çocukluğu yitirip, hayatın gerçekleriyle yüzleşmemizin üzerinden tam 21 yıl geçti. 24 Ocak 1993 yılında doğmuş bir çocuk, Mumcu'yu tanıyamadan 21 yaşına geldi kısacası. 1993 gibi Türkiye siyasi tarihinde çok önemli bir zamanda doğup, kendi doğduğu bu talihsiz yılın Türkiye'den neler götürdüğünü bilmeyen çocuklar bugün 21 yaşında. Uğur Mumcu'yu anma törenleri çoktan hayatımızın bir rutini haline geldi. Her 24 Ocak'ta yazılan duygu yüklü anma yazıları, özel röportajlar, belgeseller...

Oysa 21 yıllık Mumcu cinayeti, ne Gaffar Okkan ne de Hrant Dink ve bunun gibi yüzlerce aydının failleri bulunamamış, bulunmak istememişken halen hayat devam etsin diyebilmek. Hani karalar bağlayıp tüm hayattan vazgeçmek değil ama faili meçhuller bu ülkede çözülmeden ya da bu yolda adam gibi ciddi bir adım atılmadan bu ülkede demokrasiye inancımızda olmayacak. Bugüne dair bir şeyler yazmak istedim ama birde baktım zaten dört beş yıllık bir zaman diliminde 24 Ocak 1993'e dair her anımı fazlasıyla paylaşmışım. Kısaca Uğur Mumcu cinayeti o kadar uzun bir zamandır hayatımızı işgal etmiş ki bir süre sonra yazacak bir şey kalmıyor. 

Ama yine de elimizde kalan şeylerle, belki de anılarımızı tekrar ederek bu cinayeti, umursamayan, demokrasi anlayışı at gözlüğü kıvamındakilere hala unutmadığımızı ve unutmayacağımızı hatırlatmak gerekir. Benim hayatımda 1993 çok önemli bir dönemeçtir. Televizyon ekranlarında cinayetler, cesetler, bombalı saldırılar, diri diri yakılan insanlar, işte çocukluğumun bitmesine böyle bir yıl neden oldu. Daha yılın ilk ayında, 24 Ocak  pazar günü, hiç beklenmedik bir şekilde Uğur Mumcu aracına koyulan bir bomba ile öldürülmüştü. Son zamanlarda artan tehdit telefonları üzerine, eşi ve çocuklarından önce arabasını çalıştırmayı adet edinmişti Mumcu. Bu adet nedeniyle belki canından olmuş ama bir şekilde eşi ve çocuklarının hayatını kurtarmıştı. Acaba cinayetin failleri, Mumcu kadar aydın ve akıllı iki çocuğunu öldüremedikleri için pişman olmuşlar mıdır? 

Mumcu sonrası Türkiye'de gazetecilik çok büyük bir güç kaybetti. Mumcu'nun araştırmacı gücü ve onun kendi döneminden çok daha ilerisini görebilen vizyoner bakışı bir daha Türkiye gazeteciliğine pek uğramadı. Ya da şöyle diyelim böyle gazetecilik yapan insanlar eskisi gibi değer bulamadı piyasada. Mumcu zamanında Politikacıların çocukları, damatları ve yakınları yolsuzluk yapmaktan ölesiye korkardı. Kaynaklarının etkisinde kalmadan, servisçilik yapmadan, muhalefet yapmayı gazetecilik etiğinin dışına taşırmadan adabıyla, zekasıyla gazetecilik yapan türünün son örneğiydi. İşte böyle bir adam hayatımı ve belki de binlerce gencin hayatını şekillendirdi. İşin kötü tarafı ise artık şimdinin gençleri çocukları Uğur Mumcu'yu tanıyamayacak kadar uzakta kaldı. Benim gibi çocuklar için 1993 yılı henüz dün gibi, o yılın üzerimizde bıraktığı travmadan kurtulmak bizim için zor. 

Gözünüzü her kapattığınızda Uğur Mumcu'nun parçalanmış cesedi, karlı Ankara sokaklarının her yerine dağılmış kanlı ceset parçaları gözünüzün önüne geliyorsa bu travmayı atlatmak pek kolay olmayacaktır. Ya da her 2 Temmuz denildiğinde hatta her harlı alev karşısında Madımak otelinde aydınları diri diri yakan ve tekbir getiren binler aklınıza geliyorsa zordur 93'ün izini atlatmak. Bizim çocukluğumuz faili fazlasıyla belli cinayetlerin travmasıyla geçti. Ve ne yazık ki o günden sonra bile Gaffar Okkan'dan, Necip Hablemitoğlu'na ve Hrant Dink'e kadar devlet denen canavar artık paralel mi yoksa yamuk mu bilinmez ama kanla beslenmeye devam etti. Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar gibi bir üçgenin tam ortasında yer alan bir ülkeden daha fazlasını beklemek belkide bizim hayalperestliğimizdi. Çok fazla çizgi film izlemiştik belki ve o zamanların çizgi filmleri fazlasıyla iyi niyetliydi. Hayal gücümüzün bize her zaman insanların temelde iyi olduğunu hatırlatması bu yüzdendir. 

Belki bu yüzden her şeyin iyi olacağına, kadınların hep Heidi gibi iyi niyetli, erkeklerin hep Peter gibi utangaç ve sevimli olmasını diledik. Humanizm etkisinde kaldık tıpkı 68 kuşağındaki babalarımız gibi. Belki onların çocukları olduğumuzdan bu iyi niyet lanetinden kurtulamadık. Ve bu lanet belki bizden çocuklarımıza ve torunlarımıza geçecek. Tıpkı bizim gibi şaşıracaklar onlarda bu toprağın insanının acımasızlığına ve merhametine aynı anda tanık olmanın şaşkınlığına uğrayacaklar. Tam bu şaşkınlık içinde her şeyini alınca bu memleket öyle kalacaklar işte. Ve biz bu iyi niyete sahip olduğumuz sürece bizim bu memleketten yediğimiz kazıkların aynısını gelecek nesillerimizin de yemesi fazlasıyla muhtemel. İşte hayat böyle bir şey, 1993'ün ve bu memleketin elimizden aldıklarının ne yazık ki telafisi yok. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski