Türkiye'de yaşadığını unutmak


Nasıl bir ülkede yaşadığımızı bazen geliyor unutabiliyoruz. Doğrusu ben buranın nasıl bir ülke olduğunu, nasıl yönetildiğimizi hatırlamak için bir hafta öncelikle haber diyeti yapıyorum. Sanki bu ülkede hiç bir şey olmuyor, her şey güllük gülistanlık gibi davranabildiğimi farkettim. Sonra ne oldu, açtım tekrar haberleri, twitter ve facebook'ta paylaşımlara şöyle bir göz attım. Farkında olmadan içinde yaşadığımız cehennemi sevmeye başladığımızı farkettim. Hani bu dediklerimi isteyerek yapmış da değilim. İş güç derken bir anda gündemin ve Türkiye gerçeğinin dışında kaldım. Geri döndüğümde ise kırmızı hapı yutmuş Neo gibi tüm gerçekliği yeniden farkettim. 


Aslında çok şaşırdığımız bir gündem değil. Suriye'de ÖSO denen sözde özgürlük savaşçıları daha önce Kürtlere ve muhaliflere yaptığı kıyımı bu sefer Aleviler üzerinde uyguluyor. Hani dün Rojova katliamına ses çıkarmayıp Aleviler katledilince ağlayanları da anlamak mümkün değil. Bu adamların amacının özgürlük olmadığı ya da özgürlük anlayışlarının fazlasıyla insaniyetin dışında olduğunu daha önce çok kez söylemiştim. Ama işte insanların bunları anlaması için katliamlara, kanın kırmızısını görmeye ihtiyaçları var. Bizim insanımız böyle işte, kendi canı yanmadıkça demokrasiymiş, insan haklarıymış hak getire. AKP ile cemaatin kavgası da bu minimalde. 1980 darbesiyle devlet içine çöreklenmeye başlayan ve Emniyet'te kökü kazınamayacak kadar ciddi bir yapılanmaya giden cemaat, yargıda da AKP sayesinde elde ettiği benzer kazanımlarla kendi devletsel yapısını kurdu bir anlamda. Öyle ki önce siyasi muhalifleri eski derin devlet yapılanmalarıyla ilişkilendirdi. Daha sonra yıllarca cemaate diş bileyip, içine sokmayan TSK'dan Balyoz, Ergenekon ve İnternet andıcı ile intikam aldı. Hatta Başbakan'ın damadı olan Çalık'ın ihale almasının önüne taş koyan Aziz Yıldırım fanatik Galatasaray taraftarı olan Zekeriya Öz'ün ellerine teslim edildi. Kısacası, Türkiye'yi, Fenerbahçe'yi yeniden dizayn etmeye çalıştılar. Ama ne olduysa Başbakan'ın kapansın dershaneler inadıyla çifte kumrular birbirine düşman kesildi. 

İşte düne kadar cemaati yere göğe sığdıramayan AKP'liler bir anda sanki CHP tarafından devletin kilit noktalarına cemaatin adamları yerleştirilmiş gibi tepki vermeye başladı. Ülkede aklı başında olan tüm muhalif sesler uzun süredir cemaatin nasıl bir tehlike olduğunun farkındaydı. Hani böyle irticai bir tehlikeden bahsetmiyorum. Toplum mühendisliği kokan, Türkiye'yi Gülen'in eğitim kurumları kıvamına getirmek isteyen bir tutum ve anlayıştan söz ediyorum. Doğrusu bu noktada AKP ile Gülen'in bu kuklalar tiyatrosunun ipleri kimin elinde olacak onun kavgasını verdiklerini düşünüyorum. Cemaat'in bu yolsuzluk soruşturmasında ortaya koyduğu gerçekler, öküzün ölüp ortaklığın bittiğinin resmidir. Bu yolsuzluklara inanmayanlar, düzmece olduğuna inanan büyük bir kesim var. Hatta, Balyoz, Ergenekon sahteyse bu nasıl gerçek oluyor diye kendince elma ile armudu karşılaştıranlar bile var. Hani nasıl elma ile armut oluyor? Bu davalarda oluşturulan düzmece belgeler, düzmece kayıtlar birçok kez gözler önüne serildi. Hem ortada biten büyük bir kirli ilişki var. İki tarafta eteğinde ne kadar taş varsa döküyor. AKP'nin ve ekonomiye giren  sıcak paranın her zaman nereden geldiği sorgulandı. İran bu kaynaklardan biri, daha önce altın pazarlıklarında üstü kapatılmıştı. Başka hangi yollardan hangi paralar bu ülke bankalarınca aklandı? Deniz Feneri ve benzeri örgütler nasıl taşeronluk yaptı, eğer cemaat varsa elinde bir şeyler yakında ortaya çıkacaktır. Ama sanki seçim öncesi bir durgunluk oldu. Cemaat ve AKP sessizce ateşkes ilan etmiş gibi. Seçimlerin sonucuna göre savaş mı barış mı olacak onu göreceğiz.

Gezi olayları sırasında meydana geldiği iddia edilen Kabataş mevzusu da açıklığa kavuştu. Gezi olaylarının yarattığı ortak yaşama kültüründen korkanların bir yerlerinden uydurduğu gün yüzüne çıktı. Bırakın türbanlı kadına ve bebeğine saldırmayı, türbanlı kadına yan gözle bakan bile olmamış. Bu görüntüleri gördüğünü söyleyen İsmet Berkan, Balçiçek Pamir gibi iktidar yalakası sözde gazeteciler acaba televizyona çıkıp, olaylara katılan katılmayan ama gönlünü Gezi'ye veren tüm halktan özür dileyecek mi? O kadar yüzleri olduğunu bile sanmıyorum. Ama yarın görüntüler montaj demeye başlarlarsa şaşırmayın. 

İnternet yasaklarına gelelim birazda. İnternet'te artık her yazdığımız, her paylaştığımız devletin gözetiminde olacak. Hani bundan korkup bu sayfada iktidarı eleştirmekten vazgeçedebilirdim. Ama bu mesleki ve insani ahlak anlayışımıza sığmaz. Birileri yazdıklarımızı takip edebilir, girdiğimiz siteleri görebilir. Hani mahremiyetimizin kalmayacak olması bizi korkutmuyor değil. Ama sırf korkuyoruz diye İnternet'e girmeyecek değiliz. Şu dünyada dertlerimizi unutmamızı sağlayan, bu ülkeyi daha yaşanılır kılan şeylerden biri benim için yazmak. Kusura bakmasınlar sırf hoşlarına gitmiyor diye bunu yapmaktan vazgeçecek değilim. AKP cemaatin borazanlarıyla birlikte olsaydı, İnternet sansürünü halka demokrasi diye yutturabilirdi belki. Ama şimdi elindeki en güçlü adamlar Yiğit Bulut ve Rasim Ozan Kütahyalı. Hani satacak bir kalemleri bile olmayan bu sözde aydınlarla gidebileceği yol bir arpa boyunu geçmeyecektir. 

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski