Bir bayram günü, bayramın ilk günü ve adamın bayram ziyareti yapmaya takati bile kalmamıştı daha gün bile başlamadan. İnsan bir şeyleri kaybedince değerini anlarmış. Adamda kaybetmiş o coşkuyu, bayramın getirdiği o sevinci. Şeker yemek, baklavanın kenarını tırtıklamak ya da bol köpüklü bir kahve içmek artık bunların hiçbirini istemiyordu adam. Ortada huzuru korunacak bir aile kalmayınca ne bayramın ne başka bir şeyin önemi kalmıştı adam için. Artık evde anne yemeği yemek ya da her gün sıcak yatağında uyumanın büyük bir anlamı kalmamıştı adamda.
Dünyada çocukların can çekiştiği, açlıktan öldüğü bir günde gülüp eğlenmek değildi mesele. Keşke mutlu günlerde mutsuz olmak için hayata bu kadar sert bir şekilde bakabilen biri olsaydı. Sabah ilk defa bir bayram sabahı, babasıyla bayramlaşan adamın içinden babasının elini öpmek gelmemişti. Babasına duyduğu nefretten filan değildi bu. Bayramın tüm o çekiciliği kaybolmuştu adam için başka hiçbir nedeni yoktu. Ortada anne ve babanın bir arada olmadığı bir bayram vardı sonuçta. Sonra kendine kızdı adam, dostlarını hatırladı. Ailesini bayramda göremeyen dostlarını. Memleketinde bile tek başına bayram geçiren dostlarını. Aramadığı, sormadığı bir bayramlaşmaya bile gitmediği dostlarını. İlk defa bayramı hayatının en önemli insanı olmadan geçiren ve göstermek istemese de büyük bir boşluğa düşen dostunu hatırladı ve kendi amaçsız kaygılarına son vermek istedi.
Ama olmadı, tüm düşündüklerine rağmen adam bu boşluktan kendini kurtaramadı. İlk defa bir bayram günü bir şeyler karalamıştı adam. Daha önce hiçbir bayram bu kadar mutsuz ve yalnız değildi belki ondandı kalemini oynatmaması. Mutlu ve huzurla dolu bir kalp izin vermiyordu bir şeyler yazmaya. Adamın mutsuzluğa mı ihtiyacı vardı aslında kendini mutlu eden yegane şey olan yazı yazması için. Bir bayram günü anlamsız boş geçmeye devam ediyordu. Güneşin yakıcı sıcaklığı, masmavi bir gökyüzü ve Kadıköy'ün ortasında bir evde bayram sevinci kursağında bile kalamamış bir adamın kendinle hesaplaşması. Bunlar adama fazla geldi, biraz kafasını dinlemeye karar verdi. Hem daha yazacak bir şey de kalmamıştı.
Dünyada çocukların can çekiştiği, açlıktan öldüğü bir günde gülüp eğlenmek değildi mesele. Keşke mutlu günlerde mutsuz olmak için hayata bu kadar sert bir şekilde bakabilen biri olsaydı. Sabah ilk defa bir bayram sabahı, babasıyla bayramlaşan adamın içinden babasının elini öpmek gelmemişti. Babasına duyduğu nefretten filan değildi bu. Bayramın tüm o çekiciliği kaybolmuştu adam için başka hiçbir nedeni yoktu. Ortada anne ve babanın bir arada olmadığı bir bayram vardı sonuçta. Sonra kendine kızdı adam, dostlarını hatırladı. Ailesini bayramda göremeyen dostlarını. Memleketinde bile tek başına bayram geçiren dostlarını. Aramadığı, sormadığı bir bayramlaşmaya bile gitmediği dostlarını. İlk defa bayramı hayatının en önemli insanı olmadan geçiren ve göstermek istemese de büyük bir boşluğa düşen dostunu hatırladı ve kendi amaçsız kaygılarına son vermek istedi.
Ama olmadı, tüm düşündüklerine rağmen adam bu boşluktan kendini kurtaramadı. İlk defa bir bayram günü bir şeyler karalamıştı adam. Daha önce hiçbir bayram bu kadar mutsuz ve yalnız değildi belki ondandı kalemini oynatmaması. Mutlu ve huzurla dolu bir kalp izin vermiyordu bir şeyler yazmaya. Adamın mutsuzluğa mı ihtiyacı vardı aslında kendini mutlu eden yegane şey olan yazı yazması için. Bir bayram günü anlamsız boş geçmeye devam ediyordu. Güneşin yakıcı sıcaklığı, masmavi bir gökyüzü ve Kadıköy'ün ortasında bir evde bayram sevinci kursağında bile kalamamış bir adamın kendinle hesaplaşması. Bunlar adama fazla geldi, biraz kafasını dinlemeye karar verdi. Hem daha yazacak bir şey de kalmamıştı.