Cumhurun başına geçebilme yolları



Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşıyor ve güya politika yazan bu blogda seçime dair bir kelam edilmiş değil henüz. Doğrusu çok boşladım yazmayı, yazarak içimdekileri kağıda yada ekrana kusmayı. Doğrusu Ekmeleddin bey için çok bir şey demek mümkün değil. Kendisinin henüz siyasi bir hayatı yok ve sivil hayatında namuslu ve dürüst bir adam olması onu iyi bir siyasetçi yapmaz. Cumhurbaşkanlığı siyasi bir mevki gibi gelmeyebilir ama 1980 askeri rejimi sonrası yetkisi olmayıp yetki sahibi olan bir tür denetimci gibidir Cumhurbaşkanı. 

Ekmeleddin'in yada Demirtaş'ın kazanması sadece bu vesayetin sürmesini sağlayacak. İşin kötü tarafı ise Erdoğan'a bu karmaşık siyasi otorite olma durumunun yetmeyecek olması. Bunu Özal tecrübesinden fazlasıyla anlamış bulunuyor. Başkanlık sistemine geçip, Cumhurbaşkanı makamının ismine yaraşır bir yetkiye sahip olmak istiyor. Bir nevi Atatürk, İnönü ve Celal Bayar gibi her şeyin başında olmak istiyor. Yani erkler ayrılığı değil erkler birliği. 

Demokrasiye kafa yormamış, siyasi literatür hakkında en ufak fikri olmayan birçok adam televizyonda neredeyse erklerin tek elde toplanmasını övecekler. Oysa dünyada demokrasi olarak tanımlanabilecek hangi ülkede böyle bir durum var? Rusya mı dediniz yoksa. Ben Rusya için Putinokrasi terimini uydurmayı tercih ederim. Her şeyi elinde toplayıp bir Başkan, bir Başbakanlık rolüne bürünen Rusya'nın tek adamı. 

Erdoğan'da Rusya gibi bir ülke hayal ediyor. Bunun neresi kötü diyebilirsiniz. Rusya'nın güçlü olması doğalgaz gibi ekonomik bir güçten ileri geliyor. Siyasi ve tarihi gücünü söylemiyorum bile. Burası Türkiye ve burada tek adamın elinde Rusya'dan daha beter bir demokrasi oyunu karşımıza çıkacaktır. Son 12 yılda gördüklerinizin bunların provası olduğunu düşünün. Hayır ben ülkenin batağa sürüklendiğini, AKP'nin ve Erdoğan'ın bu ülkeye yıkım getireceğini düşünmüyorum. Tam tersine onların hegemonyası bu ülkenin kurtulması için önümüzdeki tek yol. Büyük bir buhran geçirmeden büyük bir medeniyet olacağımıza pek inanmıyorum. Tarihte hep böyle olmuştur. Bazen toplumların kendine gelmeleri, ışığı görmeleri için karanlığın son noktasına kadar inmeleri gerekir. Özellikle Türk tarihi ciddi anlamda yok oluş ve diriliş öyküleriyle yazılmıştır. 

Erdoğan seçilirse tek elden ülkeyi yönetme hayalleri gerçekleşir mi, Türkiye kendini yeniden yaratma sürecine girer mi bunların hiçbirini bilmiyoruz. Belki Erdoğan'ın böyle planları bile yoktur. Ülkeyi diğerlerinin yaptığı gibi sülük gibi emip köşesine çekilme gibi bir hayali de olabilir. Ama bu kadar "büyük" bir liderin vizyonu da geniştir. Kendince ülkedeki tüm sorunları çözüp Türkiye'yi refaha ulaştırmak gibi bir planı var bana göre. İşin garip tarafı bütün dünyayı yakıp yıkan tüm diktatörlerin hayalleri hep aynıydı. Kendilerinden öncekileri beğenmediler, yaşadığı dünyayı günahkar gördüler ve istemedikleri parçaları söküp atmaya çalıştılar. Nedense büyük liderler ile diktatörler arasında çok ince bir çizgi var. Birçok büyük diktatörün arkasına büyük kalabalıkları toplaması da bu yüzden olsa gerek. Peki ama Erdoğan hangisi? Bence yaşadığımız 12 yıl bize fazlasıyla ipucu veriyor.

Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski