Türkiye'de iş cinayetleri hakkında bir şeyler yazmak malumun ilanının ötesine geçemiyor. Her işçiyi kaybettiğimizde yayınlanan işçi ölümleri ligindeki şampiyonluğumuz her sene garanti mesela. Bu şampiyonluğu bize getiren kadrolara her seçimde milletimiz sandıkta şükranlarını fazlasıyla sunuyor.
Biz biraz bana dokunmayan yılan kırk yıl yaşasın diyen bir milletiz. Ölen bizden olmadıkça, canı yanan, içi parçalanan ateşi sönen ocak bizim olmadıkça pek derdimiz olmuyor kimin canının yandığı. Bu memlekette ben işçi ölümleriyle yüreği yanıp sokağa dökülen insanlara da inanmıyorum mesela. Ortada insani bir vaka var ama beyefendiler alıyor ellerine parti bayraklarını, flamalarını, bakın biz oradaydık gösterisi yapıyorlar. Mesela işçi ölümlerine üzüldüğünü anlamak için facebook ve twitter üzerinden, olmadı instagram'dan paylaşman lazım bir şeyler. Hadi paylaşmadın bari paylaşılanları beğeneceksin.
Hayatlarını kaybeden insanların neler çektiğini görmek için ne yazık ki ölmeleri gerekiyordu. Birkaç hafta bu inşaat hakkında sosyal medyada bilgi bombardımanına tutulacağız. Şimdiden inşaat koğuşlarının içler acısı durumu basına sızdı. İşin acıklı tarafı biraz şu ülke işçisinin halinden haberi olan biri zaten gördüğü bu manzara karşısında şaşırmaz. Evet belki çoğunuz için bu milyon dolarlık gökdelenin inşaatında böyle bir işçi barınağı olması şaşırtıcı. Ama bu ülkede işverenler değişmediği sürece işin hacminin ne kadar olduğu şartları iyileştirmeyecektir. Hem bu bakışta fazlasıyla sorunlu. Ne yani beş katlı bir apartman inşaatında çalışan işçi bu tür şartları hak ediyor ama gökdelen inşaatında çalışan işçi daha insani koşullarda çalışmalı.
Yani insanlara şunu anlatmak lazım, işçi kendi çalışma hakları için mücadeleye girişmediği, sendikalar işçinin ardında durmak yerine servetlerine servet katmayı düşündüğü sürece bu koşullar iyileşmez. Hadi diyelim oldu ya hükümet baskılara dayanamadı ve bir şekilde işçi ölümlerinin önüne geçmek için önlemler aldı. Birileri alınan bu önlemlerin hayata geçirilip geçirilmediğini kontrol etmedikçe nasıl olacak? Çalışma izni akşam yedide biten bir inşaatta gece yarılarına kadar çalışan taşeron işçiler mesela nasıl hakkını savunacak?
Mücadele etmeye kalksa, hiçbir hak talep edemeden kapının önüne konulacak. Çünkü taşeron, kısa süreli ve sözleşmeli çalışıyorlar. Kimisi Ağustos ayında ölen genç gibi dershane parası için kimi yazın para biriktirip üniversite masraflarını hafifletmek için o inşaata gelmiş. Ve ne oluyor, siz ölene kadar bu ülke insanları için ter kokan pis bir amelesiniz sadece. Oysa çalıştığınız inşaatta sıcak duş alma imkanları olmasına karşın siz banyo yapmıyorsunuz değil mi ama? Bu ülkede alın teriyle çalışana saygı duyulur ama yakınınıza gelip o alın terinin kokusunu alana kadardır bu saygı. Sonrasında ise sizden uzakta duran, neden ter koktuğunuzu, neden üstünüzün başınızın kir pas içinde olduğunu bile düşünmeyen, burunlarını kapatıp size ters ters bakan modern Türk insanıyla karşılaşırsınız.
Her neyse işte, hayatında işçilik yapmamış, koğuşlarda kalmamış insanlardan bu yazdıklarımı anlamasını beklemiyorum. Ama bu ülkede işçi olmak zor iş. Hemde inşaat gibi çoğunlukla yazın iş yapılan mevsimlik bir işte çalışıyorsanız. Bu ülkede sürekli çalışanların bile çoğu hakkından mahrum olduğunu düşününce mevsimlik çalışan bir işçinin hakkının verileceğini düşünmek hayal gibi. Neyse biz mutlu hayatlarımıza devam edelim. Nasılsa bu ülkede iş güvenliği yasası ve bu işten binlerce dolar kazanan uzmanlar var. Arada sırada böyle kazalar olur ne olacak. İnşaat sektörünün gerçekleri bunlar. Biz çayımızı, kahvemizi yudumlamaya, milli takımın çeyrek finalini kutlamaya ve mutlu olmaya devam edelim. Nasıl olsa bugün ölen biz değildik, sönen ocak ne bizdendi ne de bize yakın. Gözyaşı dökmeye bile değmez ama değil mi?
Biz biraz bana dokunmayan yılan kırk yıl yaşasın diyen bir milletiz. Ölen bizden olmadıkça, canı yanan, içi parçalanan ateşi sönen ocak bizim olmadıkça pek derdimiz olmuyor kimin canının yandığı. Bu memlekette ben işçi ölümleriyle yüreği yanıp sokağa dökülen insanlara da inanmıyorum mesela. Ortada insani bir vaka var ama beyefendiler alıyor ellerine parti bayraklarını, flamalarını, bakın biz oradaydık gösterisi yapıyorlar. Mesela işçi ölümlerine üzüldüğünü anlamak için facebook ve twitter üzerinden, olmadı instagram'dan paylaşman lazım bir şeyler. Hadi paylaşmadın bari paylaşılanları beğeneceksin.
Hayatlarını kaybeden insanların neler çektiğini görmek için ne yazık ki ölmeleri gerekiyordu. Birkaç hafta bu inşaat hakkında sosyal medyada bilgi bombardımanına tutulacağız. Şimdiden inşaat koğuşlarının içler acısı durumu basına sızdı. İşin acıklı tarafı biraz şu ülke işçisinin halinden haberi olan biri zaten gördüğü bu manzara karşısında şaşırmaz. Evet belki çoğunuz için bu milyon dolarlık gökdelenin inşaatında böyle bir işçi barınağı olması şaşırtıcı. Ama bu ülkede işverenler değişmediği sürece işin hacminin ne kadar olduğu şartları iyileştirmeyecektir. Hem bu bakışta fazlasıyla sorunlu. Ne yani beş katlı bir apartman inşaatında çalışan işçi bu tür şartları hak ediyor ama gökdelen inşaatında çalışan işçi daha insani koşullarda çalışmalı.
Yani insanlara şunu anlatmak lazım, işçi kendi çalışma hakları için mücadeleye girişmediği, sendikalar işçinin ardında durmak yerine servetlerine servet katmayı düşündüğü sürece bu koşullar iyileşmez. Hadi diyelim oldu ya hükümet baskılara dayanamadı ve bir şekilde işçi ölümlerinin önüne geçmek için önlemler aldı. Birileri alınan bu önlemlerin hayata geçirilip geçirilmediğini kontrol etmedikçe nasıl olacak? Çalışma izni akşam yedide biten bir inşaatta gece yarılarına kadar çalışan taşeron işçiler mesela nasıl hakkını savunacak?
Mücadele etmeye kalksa, hiçbir hak talep edemeden kapının önüne konulacak. Çünkü taşeron, kısa süreli ve sözleşmeli çalışıyorlar. Kimisi Ağustos ayında ölen genç gibi dershane parası için kimi yazın para biriktirip üniversite masraflarını hafifletmek için o inşaata gelmiş. Ve ne oluyor, siz ölene kadar bu ülke insanları için ter kokan pis bir amelesiniz sadece. Oysa çalıştığınız inşaatta sıcak duş alma imkanları olmasına karşın siz banyo yapmıyorsunuz değil mi ama? Bu ülkede alın teriyle çalışana saygı duyulur ama yakınınıza gelip o alın terinin kokusunu alana kadardır bu saygı. Sonrasında ise sizden uzakta duran, neden ter koktuğunuzu, neden üstünüzün başınızın kir pas içinde olduğunu bile düşünmeyen, burunlarını kapatıp size ters ters bakan modern Türk insanıyla karşılaşırsınız.
Her neyse işte, hayatında işçilik yapmamış, koğuşlarda kalmamış insanlardan bu yazdıklarımı anlamasını beklemiyorum. Ama bu ülkede işçi olmak zor iş. Hemde inşaat gibi çoğunlukla yazın iş yapılan mevsimlik bir işte çalışıyorsanız. Bu ülkede sürekli çalışanların bile çoğu hakkından mahrum olduğunu düşününce mevsimlik çalışan bir işçinin hakkının verileceğini düşünmek hayal gibi. Neyse biz mutlu hayatlarımıza devam edelim. Nasılsa bu ülkede iş güvenliği yasası ve bu işten binlerce dolar kazanan uzmanlar var. Arada sırada böyle kazalar olur ne olacak. İnşaat sektörünün gerçekleri bunlar. Biz çayımızı, kahvemizi yudumlamaya, milli takımın çeyrek finalini kutlamaya ve mutlu olmaya devam edelim. Nasıl olsa bugün ölen biz değildik, sönen ocak ne bizdendi ne de bize yakın. Gözyaşı dökmeye bile değmez ama değil mi?