Şiddetin götürdükleri

Dün ne kadar yazmış olsam da özellikle eylemsel pratik açısından ülke insanın kafasında bazı soru işaretleri olduğunu görüyorum. Özellikle eleştirel bakışı, oportünizm olarak algılayan bir sol kesim var bu ülkede ne yazık ki. Birisi çıkıp tamam bu eylemi yapıyoruz ama diye çıkacak olsa, "ama"dan sonrası dinlemeyi kendilerine zulüm sayıyorlar.

Bugün "ama"larla dolu bir yazı ile karşınıza çıkıyorum, dileyen ama sonrasını okumayabilir. Şimdi bir kere kişisel olarak kamu malına zeval gelmesin diye bir bakışım olmadı, olamaz. Kamu malına zarar gelmiş olması hatta şimdiki gibi işin yağmaya kadar varması bile bir eylemin geçerli ve haklı olduğu gerçeğini değiştirmez. Söylenen bu yapılanların doğru olmadığı, hak savunacakken etrafı yakıp yıkmanın politik ya da pratik bir sonuç vermediğidir. Eskiden ilk Anarşist eylemciler, bomba patlatarak, sivil halkın huzurunu kaçırarak, devletin otoritesinin sarsıldığının farkına varmışlardı. Bu kaos yaratma, terörize etme yoluyla otorite sarsma işi bu günlerde pek işe yaramıyor ne yazık ki. Hani özellikle 1950'li yıllardan beri böyle eylemlerle yatıp kalkan Türkiye devleti için pek başa çıkması zor olaylarda değil. İşin kötü tarafı, Türkiye'de Polis göstericileri öldürdüğünde ne Ulusal ne de Uluslararası bir yaptırımla da karşılaşmıyor. 

Ama benim bunu eleştirmemin asıl sebebi ise şiddet yoluna başvurularak yapılan protesto geleneğine temelden karşı olmam. Politik anlamda gerekli ve işe yarar bir yöntem olarak görmüyorum. Size şiddet uygulayana karşı elinizde başka olanak kalmadığı zaman ne yazık ki şiddet uygulamak zorundasınız. Bu konuda diyeceğim yok. Ama etrafı yakıp yıkmak, provoke edici eylemlerde bulunmak -mesela Atatürk heykeli yakmak gibi-ne Kobane direnişine ne de daha demokratik bir ülke özlemine fayda sağlar. Ve kendi politik bakışıma göre, şiddeti eylem pratiği olarak kullanan gruplar, iktidara geldiklerinde benzer bir isyanı şiddet kullanarak bastıracaklardır. Yani faşizme karşı verilen savaşta şiddeti amacın önüne koymak ancak faşizm yaratır bana göre.

Şimdi başka bir konuya, Rojova'ya değinmek istiyorum. Rojova'da kurulan halk meclislerine dayanan, kadınların erkekler kadar söz hakkına sahip olduğu kanton bölge ciddi anlamda önemli bir kazanım. Acaba PKK Kürt siyasal hareketini faşizan bir çizgiden daha devrimci bir çizgiye mi çekiyor? Öyle olsa da olmasa da Rojova önemli bir kazanım. Kobane'nin düşmesi hem insani anlamda büyük bir katliama neden olacak hemde bu ülkeyi ve bölgeyi değiştirmeye aday bir deneyi ortadan kaldıracak. Türkiye ile IŞİD'i sınır komşusu yapması ise cabası. Hani AKP gerçekten destek veriyorsa bu örgütlenmeye pek korkacak bir şey yok. İt iti ısırmaz diye bir deyim boşuna söylenmemiş. 

Burada ABD ve Koalisyonun bölgede ne planladığı önemli. Rojova gerçekten anlatıldığı gibi bir devrimsel deney ise ABD'nin işine gelmeyeceği açık. Bu açıdan IŞİD'e yapılan saldırıların çokta etkili olmaması buna bağlanabilir. Ama ABD ile Kürtlerin arasından pek su sızdığı görülmemiştir. PKK'nın bu deneyi acaba birilerine hoş görünmek için bir maket olarak mı yaratıldı. Ortadoğu'da yeşerecek yeni düzen için kullanılacak olan maket, Sosyalistlerin ağzına bir parça bal çalmaya yarayacak gibi geliyor bana. Tersi durumda ise IŞİD ile ABD'nin ve Koalisyon güçlerinin en azından Kobani özelinde çokta çatışmaya girmeyeceğini düşünüyorum. Yani garip bir durum ve içinden çıkılması da zor gibi. Önümüzdeki birkaç ay içerisinde neyin ne olduğunu anlayacağız gibi geliyor.


Yorum Gönder

Görüşlerinizi paylaşın

Daha yeni Daha eski