Memlekette yine akla ziyan tartışmalar süre dursun, aklıma mukayyet olmaya, fikren ve bedenen yorulan vücudumu yeniden eski günlerine döndürmeye çabalıyorum. Çabam boşuna değil demek ki yeniden bu satırlara dönebildiysem ve artık unutmaya başladıysam unutmam gerekenleri çok bir şey kalmamış eskisi gibi olmaya. Hani hiçbir zaman eskisi gibi olmayacak ama belki de eskisinden daha iyi olacak her şey.
Dersim tartışması yeniden alevlendi memleketin siyaset arenasında. Bu konuda ciddi anlamda Türkiye'de bir tarih karmaşası var. Ama tüm karmaşaya rağmen meclis konuşmaları ve o günlerde mecliste okunan raporlarda bile Dersim'de nasıl bir katliam işlendiği ortaya konuyor. Dersim'in insanının yaşantısını, inancını aşağılayan sözde uygar mebusların ağzından damlayan irini ve çirkefliği okurken algılayabilmek ne acı bir şey.
Kısacası bu ülkede Dersim'de bir katliam işlendi ve bu meclis konuşmalarında bile geçiyor. Olaylar nasıl başladı, karakol mu basıldı, yoksa Jandarma mı köy bastı bu konu tartışmalı. Dersim kaynakları Jandarma köy bastı diyor devlet kaynakları ise halk ayaklandı karakolu bastı diyor. Burada önemli nokta ise her ne olursa olsun bu ülkede bir isyan çoluk çocuk demeden insanların katledilmesi ve zorunlu iskanıyla bastırıldı. İstediğiniz kadar haklı olabilirsiniz, zamanın şartlarına göre bu yaptıklarınız normal bile olabilir. Ama bu memleketin tarihinde yer alan bu kara lekeyi temizlemeye yetmiyor işte. Keşke yetseydi değil mi?
Burada normallik denen sorunlu kavramada bir bakmak lazım. Günün şartlarına göre bir eylemi normal saymak, tarihsel gerçeklik deyip katliamları görmemek bu ülke insanının temel zaaflarından. Kendi hayatlarını da benim normalim bu diyerek temellendirmeye çalışan, empati kuramayan normalliği kendi tekeline almaya çalışan bencil karakterli günümüz insanı. Böyle bir insan modelinden geçmişe sağlıklı bakıp, yaşadığı ülkenin hatalarını kabul etmesini beklemek hayal olur. Daha kendi hatalarımızı göremezken, mutlu olmak adına kendi gerçekliğimize sığınırken bize sunulan pembe panjurlu tarihe sırt çevirip kırmızı hapı almak bana baya imkansız geliyor.
Hani şöyle bakalım olaya, Rennan Pekünlü'nün türbanlı öğrencilerin Üniversiteye girmesine karşı çıkması, bunu Anayasa ve AİHM kararlarıyla gerekçelendirmeye çalışmasına saygı duymuyorum. Hani nitelikli bir bilim insanı olabilir, hapise girmesi Ege Üniversitesi Astrofizik bölümü için büyük bir kayıptır mutlaka. Hani ekşi sözlükte biraz kendisi hakkındaki entryleri okuyunca pek niteliklide değilmiş sanırım demek geldi içimden ama sonuçta bunu değerlendirecek bilgi ve birikime sahip olmadığımıza göre susmak gerekir. Tamam türbanlı öğrencilerin fotoğraflarını çekmek, bunlar anayasayı ihlal ediyor diye tutanak tutmak ve idareye sunmak bana göre çirkin bir davranış. Ama sonuçta hocanın eğitim sürecini engellediği söylenemez. Oysa verilen ceza eğitim hakkının engellenmesi nedeniyle veriliyor.
Bir tarafta ülkenin içi boş kavramlarından biri olan laikliği gözü kapalı savunan bir Profesör, diğer tarafta bu Profesörü simge haline getirip rövanşist bir tavırla şimdiye kadar eğitim hakkı elinden alınan türbanlı öğrencilerin intikamını almaya çalışan bir iktidar. Neresinden tutsam elimde kalıyor mesele. Tamam anlıyoruz Rennan hocaya haksızlık yapılıyor, adil yargılanmamış ve işlemediği bir suçtan içeri giriyor. Ama bu zihniyeti 90'lı yıllarda Üniversite kapılarında türbanlı öğrencileri derse almayan hocalarda görmemiş miydik? Bu görüşe saygı duymak ya da laikliğin yılmaz savunucusu demek bu ülkede özgürlük için mücadele edenlere haksızlık değil midir? Bu ülkede türbanlıların eğitim hakları için solcular mücadele etmiyor muydu zamanında? Bu sayfalarda çok yazdım laiklik budur, böyle olmalıdır diye. Tekrar yazmak gibi bir sabıra şu anda sahip değilim. Gerçekten bu ülkenin insanı yoran saçma gündeminden sıkıldım.
Cumhurbaşkanı denen adamın bir gün çıkıp yok Kolomp Küba'da Cami görmüş, yok Amerika'yı Müslümanlar keşfetti demesi. Başka bir gün beyefendinin kadın erkekle eşit değildir, fıtratları farklıdır buyurması. İnsanın tarihsel bilgisi kendi dünya görüşüyle sınırlı, eşitlik denilince fiziksel güç olarak anlayan birinden Cumhurbaşkanı olunca böyle oluyor işte. Ama işte eğitimi hasarlı, Profesörü bilimle uğraşmak yerine türbanla uğraşan, tarihi pembe panjurlu penceresinden izleyen, hayatını başka insanları yargılayıp sonrada onların suratına gülerek yaşayan insanların oluşturduğu bir ülkeden fazlasını beklememek lazım. Bir şeyler beklemeden önce eğitim sisteminden başlayıp zihniyetlerimize kadar baştan köke değişmemiz gerekiyor sanırım. Ya da modernleşelim derken yitirdiğimiz insanlığımızı bulmamız gerekiyor öncelikle. Belki o zaman bir ihtimal kendimiz olmayı unutmadan gerçek bir modernleşme yaratabiliriz. Ama sanırım daha insani olarak kendimizi bulamazken bu memleketin gerçek ruhunu bulmak çok zor bir iş.
Yine de bulutsuz bir gökyüzü, güneşli bir gün görmek ümidiyle yaşamaya devam edeceğim. Belki orada bir yerde öyle bir ülke vardır kim bilir.